ibadetlerdir ki, hastalıklar, musibetler vasıtasıyla musibet-
zede aczini, zaafını hisseder, Hâlık-ı rahîm’ine iltica eder,
yalvarır. Halis, riyasız, manevî bir ibadete mazhar olur.
evet, hastalıkla geçen bir ömür, Allah’tan şekva etme-
mek şartıyla, mü’min için ibadet sayıldığına rivayat-ı sa-
hiha vardır.
(1)
Hatta bazı sâbir ve şakir hastaların bir da-
kikalık hastalığı, bir saat ibadet hükmüne geçtiği ve bazı
kâmillerin bir dakikası bir gün ibadet hükmüne geçtiği, ri-
vayat-ı sahiha ve keşfiyat-ı sadıka ile sabittir. senin bir da-
kika ömrünü bin dakika hükmüne getirip, sana uzun öm-
rü kazandıran hastalıktan teşekki değil, teşekkür et.
ÜÇÜNCÜDEVA
ey tahammülsüz hasta! İnsan bu dünyaya keyif sürmek
ve lezzet almak için gelmediğine, mütemadiyen gelenle-
rin gitmesi ve gençlerin ihtiyarlaşması ve mütemadiyen
zeval ve firakta yuvarlanması şahittir. Hem insan, zîhaya-
tın en mükemmeli, en yükseği ve cihazatça en zengini,
belki zîhayatların sultanı hükmünde iken, geçmiş lezzet-
leri ve gelecek belâları düşünmek vasıtasıyla, hayvana nis-
peten en edna bir derecede, ancak kederli, meşakkatli bir
hayat geçiriyor. demek insan bu dünyaya yalnız güzel ya-
şamak için ve rahatla ve safa ile ömür geçirmek için gel-
memiştir. Belki azîm bir sermaye elinde bulunan insan,
burada ticaret ile, ebedî, daimî bir hayatın saadetine ça-
lışmak için gelmiştir. onun eline verilen sermaye de
ömürdür.
acz:
zayıflık, güçsüzlük.
azîm sermaye:
büyük servet, zen-
ginlik.
belâ:
musibet, sıkıntı.
cihazat:
cihazlar, donanımlar, or-
ganlar.
daimî:
sürekli, devamlı.
deva:
ilâç, çare.
ebedî:
sonsuz.
edna:
en aşağı.
firak:
ayrılık.
Hâlık-ı rahîm:
sonsuz merhamet
ve şefkat sahibi yaratıcı, Allah.
halis:
samimî, safî, temiz.
hükmünde:
değerinde, yerinde.
hükmüne:
değerine, yerine.
ibadet:
Allah’a karşı kulluk vazi-
fesini yapma.
iltica etme:
sığınma.
kâmil:
kemale ermiş, olgun.
keder:
tasa, kaygı, hüzün.
keşfiyat-ı sadıka:
doğru keşifler.
1.
Elbânî, SahihuCamiü’s-Sağir, 256.
Y
irmi
B
eşinci
l
em
’
a
| 472 | Lem’aLar
manevî:
manaya ait, maddî
olmayan, ruhî.
mazhar olmak:
erişmek, sa-
hip olmak.
meşakkat:
zahmet, sıkıntı.
musibet:
belâ, dert, sıkıntı.
musibetzede:
musibet gör-
müş, belâya, kazaya uğrayan.
mükemmel:
olgun, güzel.
mü’min:
iman eden, inanan.
mütemadiyen:
sürekli olarak,
devamlı.
nispeten:
nispetle, kıyaslaya-
rak.
ömür:
yaşayış, hayat.
rivayat-ı sahiha:
sahih riva-
yetler, Peygamberimizden
dosdoğru olarak, sahih olarak
nakledilmiş hadis, haber.
riya:
iki yüzlülük, yalandan
gösteriş, samimiyetsizlik.
saadet:
mutluluk.
sâbir:
sabreden.
safa:
sağlıklı, rahat ve huzurlu
olma.
sultan:
padişah, hükümdar.
şakir:
şükreden.
şekva:
şikâyet, yakınma.
tahammül:
zora dayanma,
sabretme, sabır gösterme.
teşekki etmek:
şikâyet et-
mek, sitem etmek.
vasıta:
aracılık, vesile.
zaaf:
zayıflık, güçsüzlük.
zeval:
sona erme, yok olma.
zîhayat:
hayat sahibi, canlı.