Lem'alar - page 532

ruhumu çok fazla kirletmiş ve terakkiyat-ı maneviyemde
engel olmuştu.
Birden, Cenab-ı Hakkın rahmet ve keremiyle, kur’ân-ı
Hakîm’deki hikmet-i kudsiye imdada yetişti. Çok risale-
lerde beyan edildiği gibi, o felsefî meselelerin kirlerini yı-
kadı, temizlettirdi.
ezcümle, fünun-i hikmetten gelen zulümat-ı ruhiye, ru-
humu kâinata boğduruyordu. Hangi cihete baktım, nur
aradım; o meselelerde nur bulamadım, teneffüs edeme-
dim. tâ, kur’ân-ı Hakîm’den gelen
(1)
n
ƒo
g s
’p
G n
¬'
dp
G n
B’
cümle-
siyle ders verilen tevhid, gayet parlak bir nur olarak, bü-
tün o zulümatı dağıttı; rahatla nefes aldım. Fakat nefis ve
şeytan, ehl-i dalâlet ve ehl-i felsefeden aldıkları derse isti-
nat ederek akıl ve kalbe hücum ettiler. Bu hücumdaki mü-
nazarat-ı nefsiye, lillâhilhamd, kalbin muzafferiyetiyle ne-
ticelendi. Çok risalelerde kısmen o münazaralar yazılmış.
onlara iktifa edip, burada yalnız binde bir muzafferiyet-i
kalbiyeyi göstermek için, binler bürhandan bir tek bürhan
beyan edeceğim. tâ ki, gençliğinde hikmet-i ecnebiye ve-
ya fünun-i medeniye namı altındaki kısmen dalâlet, kıs-
men malâyaniyat meseleleriyle ruhunu kirletmiş, kalbini
hasta etmiş, nefsini şımartmış bir kısım ihtiyarların ruhun-
da temizlik yapsın; tevhid hakkında şeytan ve nefsin şer-
rinden kurtulsun. Şöyle ki:
Ulûm-i felsefiyenin vekâleti namına nefsim dedi ki:
“Bu
kâinattaki esbabın tabiatıyla bu mevcudata müdahaleleri
var. Her şey bir sebebe bakar. Meyveyi ağaçtan,
beyan:
anlatma, izah.
bürhan:
delil, hüccet.
Cenab-ı Hak:
Allah.
cihet:
yön.
dalâlet:
iman ve İslâmiyetten ay-
rılmak, azmak.
ehl-i dalâlet:
dalâlet ehli, azgın ve
sapkın kimseler.
ehl-i felsefe:
filozoflar, felsefeye
taraftar olanlar.
esbap:
sebepler.
ezcümle:
bu cümleden olarak.
felsefî:
felsefe ile ilgili.
fünun-i hikmet:
yaratıklardaki
hikmet ve faydaları ortaya koyan
fenler.
fünun-i medeniye:
medeniyetin
ortaya çıkardığı fenler.
gayet:
son derece.
hikmet-i ecnebiye:
batı felsefesi
ve bilimi.
hikmet-i kudsiye:
kusursuz ve
eksiksiz hikmet.
hücum:
saldırma.
iktifa:
yeterli bulma, kâfi görme.
istinat:
dayanma.
kâinat:
bütün âlemler, varlıklar.
kerem:
cömertlik, lütuf.
kısmen:
kısmî olarak.
Kur’ân-ı Hakîm:
her ayet ve su-
resinde sayısız hikmet ve faydalar
bulunan Kur’ân.
lillâhilhamd:
Allah’a hamd olsun
ki...
malâyaniyat:
faydasız, boş şeyler
veya sözler.
mesele:
problem, önemli konu.
mevcudat:
var olan her şey, mah-
lûklar.
muzafferiyet:
üstünlük, gali-
biyet.
muzafferiyet-i kalbiye:
kalbî
duyguların üstün gelmesi.
müdahale:
karışma.
münazara:
tartışma.
münazarat-ı nefsiye:
insanın
kendi kendisiyle yaptığı mü-
nazaralar.
nam:
ad.
namına:
adına.
nefis:
kötü vasıfları, nitelikleri
kendisinde toplayan, kötülüğe
sevk eden, şehevî istekleri
kamçılayıp hayırlı işlerden alı-
koyan güç.
netice:
sonuç.
nur:
aydınlık, ışık.
rahmet:
acıma, merhamet
etme, şefkat gösterme.
ruh:
hayatın temeli ve sebebi
olan manevî varlık.
şer:
kötülük.
tabiat:
yaratılış.
teneffüs:
nefes alma.
terakkiyat-ı maneviye:
ma-
nevî yükselmeler.
tevhid:
Allah’ın bir olduğuna
inanma.
ulûm-i felsefiye:
felsefî ilim-
ler.
vekâlet:
vekillik, yerini tutma.
zulümat:
karanlıklar.
zulümat-ı ruhiye:
ruha ait ka-
ranlıklar.
1.
Ondan başka ilâh yoktur. (Haşir Suresi: 22, 23; Bakara Suresi: 255; v.d.)
Y
irmi
a
lTıncı
l
em
a
| 532 | Lem’aLar
1...,522,523,524,525,526,527,528,529,530,531 533,534,535,536,537,538,539,540,541,542,...1406
Powered by FlippingBook