hükmünde olan bu asrın yüzünde gezer, karınca gibi kü-
çük bir zîhayat suretinde kendimi gördüm.
• üçüncü cenaze ise, insanlar gibi her sene dünya yü-
zünde seyyar bir dünyanın vefatıyla, büyük dünya da bu
ayetin sırrıyla vefat edeceği, hayalimin önünde tecessüm
etti.
İşte, Abdurrahman’ın vefatının hüznünden gelen bu
dehşetli manayı bütün bütün aydınlattıracak ve hakikî te-
selli ve sönmez nur verecek bu ayet-i kerîme, mana-i işa-
rîsiyle imdada yetişti:
t
Ün
Q n
ƒo
gn
h o
âr
?s
c
n
ƒn
J p
¬r
«n
?n
Y n
ƒo
g s
’p
G n
¬'
dp
G n
B’ *G n
»p
Ñr
°ùn
M r
?o
?n
a Gr
ƒs
d n
ƒn
J r
¿p
Én
a
(1)
p
º«/
¶n
©r
dG ¢p
Tr
ôn
©r
dG
evet, bu ayet bildirdi ki: Madem Cenab-ı Hak var; o
her şeye bedeldir. Madem o bâkîdir; elbette o kâfidir.
Bir tek cilve-i inayeti, bütün dünya yerini tutar. Ve bir cil-
ve-i nuru, mezkûr üç büyük cenazeye manevî hayat ve-
rir; cenazeler olmadığını, belki vazifelerini bitirmiş, başka
âlemlere gitmiş olduklarını gösteriyor. üçüncü lem’ada
bu sırrın izahı geçtiğinden, ona iktifaen burada yalnız de-
rim ki:
(2)
o
¬n
¡r
Ln
h s
’p
G l
?p
dÉn
g m
Ar
?n
T t
?o
c
(ilâahir) ayetinin mealini
gösteren, iki defa
(3)
?/
bÉn
Ñr
dG n
âr
fn
G ?/
bÉn
H Én
j
@
?/
bÉn
Ñr
dG n
âr
fn
G ?/
bÉn
H Én
j
beni gayet elîm o hazin hâletten kurtardı. Şöyle ki:
Birinci defa
?/
bÉn
Ñr
dG n
âr
fn
G?/
bÉn
HÉn
j
dedim; dünya ve dünyadaki
Abdurrahman gibi hadsiz alâkadar olduğum ahbapların
alâkadar:
ilişkili, münasebetli.
âlem:
cihan.
asır:
yüzyıl.
ayet:
Kur’ân’ın her bir cümlesi.
ayet-i kerîme:
Kur’ân’ın ayeti;
azamet ve şerefi olan ayet.
bâkî:
ebedî, daimî.
bedel:
karşılık.
Cenab-ı Hak:
hakkın tâ kendisi
olan şeref ve yücelik sahibi Allah.
cenaze:
ölü.
cilve-i inayet:
İlâhî yardım cilvesi.
cilve-i nur:
İlâhî nurun cilvesi.
elîm:
çok acı verici, elemli.
gayet:
son derece.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
hakikî:
gerçek.
hâlet:
hâl.
hazin:
hüzün veren, elemli.
hükmünde:
değerinde.
hüzün:
keder, gam.
iktifaen:
yeterli görerek.
ilâahir:
sonuna kadar.
imdat:
yardım.
izah:
açıkça anlatma.
kâfi:
yeter.
lem’a:
parıltı.
mana:
anlam.
mana-i işarî:
işaretlerle ifade
edilen mana.
manevî:
manaya ait.
meal:
mana, mefhum.
mezkûr:
zikredilen, anılan.
nur:
aydınlık, ışık.
seyyar:
hareket eden, gezen.
suret:
biçim, görünüş.
tecessüm:
cisimleşme.
teselli:
avunma.
vazife:
görev.
vefat:
ölüm.
zîhayat:
hayat sahibi.
1.
Ey Peygamber, eğer insanlar senden yüz çevirirse, sen de ki: “Allah bana yeter. Ondan başka
ibadete lâyık hiçbir ilâh yoktur. Ben Ona tevekkül ettim. Yüce Arşın Rabbi de Odur.” (Tevbe
Suresi: 129.)
2.
Her şey helâk olup gidicidir-Ona bakan yüzü müstesna. (Kasas Suresi: 88.)
3.
Ey Bâkî olan Allah! Ancak Sen bâkîsin. • Ey Bâkî olan Allah! Ancak Sen bâkîsin.
Y
irmi
a
lTıncı
l
em
’
a
| 542 | Lem’aLar