Lem'alar - page 546

Harb-i Umumîde rus’un esaretinden kurtulduktan son-
ra, İstanbul’da, iki üç sene dârülhikmette, hizmet-i dini-
ye beni orada durdurdu. sonra, kur’ân-ı Hakîm’in irşa-
dıyla ve gavs-ı Azam’ın himmetiyle ve ihtiyarlığın intiba-
hıyla, İstanbul’daki hayat-ı medeniyeden usanç ve şaşaalı
hayat-ı içtimaiyeden bir nefret geldi. dâüssıla tabir edilen
iştiyak-ı vatan hissi beni vatanıma sevk etti. Madem öle-
ceğim, vatanımda öleyim diye Van’a gittim.
Her şeyden evvel, Van’da Horhor denilen medresemin
ziyaretine gittim. Baktım ki, sair Van haneleri gibi onu da
rus istilâsında ermeniler yakmışlardı. Van’ın meşhur ka-
lesi ki, dağ gibi yekpare taştan ibarettir; benim medre-
sem onun tam altında ve ona tam bitişiktir. Benim terk
ettiğim yedi sekiz sene evvel, o medresemdeki hakikaten
dost, kardeş, enis talebelerimin hayalleri gözümün önü-
ne geldi. o fedakâr arkadaşlarımın bir kısmı hakikî şehit,
diğer bir kısmı da o musibet yüzünden manevî şehit ola-
rak vefat etmişlerdi.
Ben ağlamaktan kendimi tutamadım. Ve kalenin, tâ
medresenin üstündeki, iki minare yüksekliğinde, medre-
seye nazır tepesine çıktım, oturdum. Yedi sekiz sene ev-
velki zamana hayalen gittim. Benim hayalim kuvvetli ol-
duğu için, beni o zamanda hayli gezdirdi. etrafta kimse
yoktu ki, beni o hayalden çevirsin ve o zamandan çeksin.
Çünkü yalnızdım. Yedi sekiz sene zarfında, gözümü aç-
tıkça, bir asır zaman geçmiş kadar bir tahavvülât görü-
yordum.
asır:
yüzyıl.
Dârülhikmet:
Osmanlının en bü-
yük din şûrası.
dâüssıla:
vatan özlemi.
enis:
dost.
ermeni:
Kafkasya’nın güneyindeki
bir millet.
esaret:
esirlik.
evvel:
önce.
fedakâr:
feda eden.
hakikaten:
gerçekten.
hakikî:
gerçek.
hane:
ev, mesken.
Harb-i Umumî:
genel harb, 1914.
1918 yılları arasında cereyan eden
“Birinci Dünya Savaşı.”
hayat-ı içtimaiye:
sosyal hayat.
hayat-ı medeniye:
medenî hayat.
himmet:
manevî yardım.
hizmet-i diniye:
dinî hizmet.
Horhor medresesi:
Bediüzzaman
Hazretlerinin Van’daki medresesi-
nin adı.
ibaret:
meydana gelen, oluşan.
Y
irmi
a
lTıncı
l
em
a
| 546 | Lem’aLar
intibah:
gafletten uyanma.
irşat:
gafletten uyandırıp hi-
dayet yolunu gösterme.
istilâ:
işgal, ele geçirme.
iştiyak-ı vatan:
vatan sevgisi,
arzusu.
Kur’ân-ı Hakîm:
her ayet ve
suresinde sayısız hikmet ve
faydalar bulunan Kur’ân.
manevî:
manaya ait.
medrese:
İslâm dünyasında
düzenli öğretim kuruluşu.
minare:
camilerde ezan oku-
mak için yapılmış kule şeklin-
deki yüksek yer.
musibet:
felâket, belâ.
nazır:
bakan.
sair:
diğer, öteki.
sevk:
gönderme, yollama.
şaşaa:
zahirî parlak görünüş.
şehit:
Allah’ın ve yüce dininin
adını yüceltme uğrunda ölen
Müslüman.
tabir:
ifade.
tahavvülât:
değişmeler.
talebe:
öğrenci.
usanç:
bıkma.
vefat:
ölme.
yekpare:
tek parça.
zarfında:
süresinde.
1...,536,537,538,539,540,541,542,543,544,545 547,548,549,550,551,552,553,554,555,556,...1406
Powered by FlippingBook