Lem'alar - page 555

Hâlık’ıma, bütün zerrat-ı vücudumla, dünya ve ahiret do-
lusu hamd ve şükür, elimden gelse yaparım”
demektir.
Madem iman bu âlemde bu tesirat-ı azîmeyi yapar; el-
bette dâr-ı bekada öyle semerat ve füyuzatı olacak ki, bu
dünyadaki akılla onlar ihata edilmez ve tarif edilmez.
İşte, ey benim gibi ihtiyarlık münasebetiyle pek çok
dostların firak acılarını çeken ihtiyar ve ihtiyareler! sizin
en ihtiyarınız her ne kadar zahiren benden yaşlı ise de,
manen ben onlardan daha ziyade ihtiyarlığımı tahmin edi-
yorum. Çünkü fıtratımda rikkat-i cinsiye ile acımak hissi
ziyade bulunduğundan, kendi elemimden başka, binler
kardeşlerimin elemlerini de o şefkat sırrıyla çektiğimden,
yüzler sene yaşamış gibi ihtiyarım. Ve siz ne kadar firak
belâsını çekmişseniz, benim kadar o belâya maruz kalma-
mışsınız. Çünkü oğlum yoktur ki yalnız oğlumu düşüne-
yim. Bendeki fıtrî olan bu ziyade acımaklık ve şefkat, bin-
ler Müslüman evlâtlarının, hatta masum hayvanların te-
ellümlerine karşı dahi bir rikkat, bir elem, o sırr-ı şefkat-
le hissediyordum. Hususî bir hanem yoktur ki fikrimi yal-
nız ona hasredeyim. Belki bu memleketle ve belki âlem-i
İslâm’ın kıt’asıyla, hanem gibi, hamiyet-i İslâmiye nokta-
sında alâkadarım. Ve o iki büyük hanedeki dindaşlarımın
elemleriyle müteellim ve firaklarıyla mahzun oluyorum.
İşte bütün ihtiyarlığımdan ve firak belâlarından gelen
teessüratıma, bana nur-i iman tam kâfi geldi; kırılmaz bir
rica, kopmaz bir ümit, sönmez bir ziya, bitmez bir teselli
verdi. elbette sizlere ihtiyarlıktan gelen karanlık ve
Lem’aLar | 555 |
Y
irmi
a
lTıncı
l
em
a
hâleti.
rikkat-i cinsiye:
insanın kendi cin-
sinden olana acıması.
semerat:
semereler, meyveler.
sırr-ı şefkat:
şefkatin sırrı ve ha-
kikati.
şefkat:
içten ve karşılıksız merha-
met.
şükür:
nimet ve iyiliğin sahibini
tanıma ve ona karşı minnet
duyma.
teellüm:
elemlenme, üzülme.
teessürat:
teessürler, elemler.
teselli:
avunma.
tesirat-ı azîme:
büyük tesir.
zahiren:
görünüşte.
zerrat-ı vücut:
vücudun zerreleri.
ziya:
ışık, nur.
ziyade:
fazla.
ahiret:
kıyametten sonra ku-
rulacak olan âlem.
alâkadar:
ilişkili, münasebetli.
âlem:
dünya.
âlem-i İslâm:
İslâm âlemi.
belâ:
musibet, gam.
dâr-ı beka:
bâkî ve sonsuz
dünya, ahiret.
dindaş:
din kardeşi.
elem:
üzüntü, maddî manevî
ıztırap.
evlât:
çocuklar.
firak:
ayrılık.
fıtrat:
yaratılış, tabiat.
fıtrî:
tabiî, yaratılışta.
füyuzat:
feyizler, manevî bol-
luk ve bereketler.
Hâlık:
her şeyi yoktan var
eden, Allah.
hamd:
Allah’a karşı olan şük-
ran ve memnuniyetini onu
överek bildirme.
hamiyet-i İslâmiye:
İslâmî ga-
yeler uğruna fedakârlıkta bu-
lunma.
hane:
ev, mesken.
hasr:
mahsus kılma.
hususî:
özel, şahsî.
ihata:
kuşatılma.
iman:
inanma, itikat.
kâfi:
yeter.
kıt’a:
memleket.
mahzun:
hüzünlü, kederli.
manen:
ruhça, mana itibarıyla.
maruz:
bir şeyin tesiri altında
bulunan, uğrama.
masum:
günahı olmayan, suç-
suz.
münasebet:
vesile, bağ.
müslüman:
İslâm dininden
olan.
müteellim:
elemli, hüzünlü.
nur-i iman:
imandan gelen
nur.
rikkat:
acıma, müteessir olma
1...,545,546,547,548,549,550,551,552,553,554 556,557,558,559,560,561,562,563,564,565,...1406
Powered by FlippingBook