Lem'alar - page 550

bana dünyayı korkunç, boş, hâlî, başıma yıkılacak bir tarz-
da gösterdi. ruhum ise, düşman vaziyetini alan hadsiz be-
lâlara karşı bir nokta-i istinat ararken; ve ruhta ebede ka-
dar uzanan hadsiz arzuları tatmin edecek bir nokta-i is-
timdat taharri ederken; ve o hadsiz firak ve iftiraktan ve
tahrip ve vefattan gelen hüzün ve gama karşı teselli bek-
lerken, birden, kur’ân-ı Mu’cizülbeyan’ın
o
?r
?o
e o
¬n
d @ o
º«/
µn
?r
G o
õj/
õn
©r
dG n
ƒo
gn
h ¢p
Vr
Qn
’r
Gn
h p
äGn
ƒ'
ª°s
ùdG?p
a Én
e! n
ís
Ñ°n
S
(1)
l
ôj/
ón
b m
Ar
?n
T u
?o
c '
¤n
Y n
ƒo
gn
h o
â«/
`o
Án
h»/
«r
ëo
j ¢p
Vr
Qn
’r
Gn
h p
äGn
ƒ'
ª°s
ùdG
ayetinin hakikati tecelli etti. o rikkatli, firkatli, dehşetli,
hüzünlü hayalden beni kurtardı, gözümü açtırdı.
Baktım ki, meyvedar ağaçların başlarındaki meyveleri
tebessüm eder bir tarzda bana bakıyorlar, “Bize de dik-
kat et; yalnız harabezara bakıp durma” diyorlardı. Bu
ayet-i kerîmenin hakikati böyle ihtar ediyordu ki:
“Van sahrasının sahifesinde misafir olan insanların
eliyle yazılan ve şehir suretini alan sun’î bir mektubun,
rus istilâsı denilen dehşetli bir sel belâsına düşüp silin-
mesi neden seni bu kadar müteessir ediyor? Asıl Malik-i
Hakikî ve her şeyin sahibi ve rabbi olan nakkaş-ı eze-
lî’ye bak ki, bu Van sahifesinde, mektubatı kemal-i şaşaa
ile, eski zamanda gördüğün vaziyeti yine devam edip ya-
zılıyorlar. o yerler boş, harap, hâlî kalmış diye ağlama-
ların, Malik-i Hakikîsinden gaflet ve insanları misafir ta-
savvur etmemekten ve malik tevehhüm etmek yanlışın-
dan ileri geliyor.”
arzu:
aşırı istek, heves.
ayet:
Kur’ân’ın her bir cümlesi.
ayet-i kerîme:
Kur’ân’ın ayeti.
belâ:
musibet.
ebed:
sonsuzluk, daîmilik.
firak:
ayrılık.
firkat:
ayrılık.
gaflet:
gafillik, habersizlik, duyar-
sızlık.
gam:
keder, tasa.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
hakikat:
gerçek, esas.
hâlî:
boş, ıssız.
harabezar:
harabe olmuş, virane-
lik.
harap:
yıkık, viran.
hüzün:
keder, gam.
iftirak:
ayrılmak.
ihtar:
hatırlatma, uyarma.
istilâ:
yayılma, ele geçirme.
kemal-i şaşaa:
oldukça şaşaalı,
debdebeli, görkemli.
Kur’ân-ı mu’cizülbeyan:
açıkla-
malarıyla akılları benzerini yap-
maktan âciz bırakan Kur’ân-ı Ke-
rîm.
malik:
sahip.
malik-i Hakikî:
her şeyin hakikî
sahibi ve maliki olan Allah.
mektubat:
mektuplar, yazılı şey-
ler.
meyvedar:
meyveli.
müteessir:
üzülmüş, kederli.
Nakkaş-ı ezelî:
her şeyi zatına has
olarak nakış nakış işleyen, evveli
olmayan Allah.
nokta-i istimdat:
insanın kal-
bindeki nihayetsiz emel ve ar-
zuların yerine getirilmesine
olan ihtiyaç.
nokta-i istinat:
dayanak nok-
tası.
rab:
yaratan, büyüten, ter-
biye eden Allah.
rikkat:
acıma, müteessir olma
hâleti.
ruh:
hayatın temeli ve sebebi
olan manevî varlık.
sahife:
sayfa.
sun’î:
yapmacık.
suret:
biçim, görünüş.
taharri:
arama.
tahrip:
harap etme, yıkma.
tarz:
biçim, suret.
tasavvur:
düşünme.
tatmin:
doygunluk.
tebessüm:
gülümseme.
tecelli:
açılıp belirme.
teselli:
acısını dindirme,
avunma.
tevehhüm:
vehimlenme, zan-
netme.
Van sahrası:
Van düzlüğü,
ovası..
vaziyet:
durum, hâl.
vefat:
ölüm.
1.
Göklerde ve yerde ne varsa Allah’ı tesbih eder. Onun kudreti her şeye galiptir ve hikmeti
her şeyi kuşatır. • Göklerin ve yerin mülkü Onundur. Dirilten de Odur, öldüren de. O her
şeye hakkıyla kadirdir. (Hadid Suresi: 1-2.)
Y
irmi
a
lTıncı
l
em
a
| 550 | Lem’aLar
1...,540,541,542,543,544,545,546,547,548,549 551,552,553,554,555,556,557,558,559,560,...1406
Powered by FlippingBook