gaflet ve teessürat ve teellümata, iman kâfi ve vâfidir. Asıl
en karanlıklı ve en nursuz ve tesellisiz ihtiyarlık ve en elîm
ve müthiş firak, ehl-i dalâletin ve ehl-i sefahatin ihtiyar-
lıklarıdır ve firaklarıdır. o rica ve ziya ve teselli veren ima-
nı zevk etmek ve tesiratını hissetmek için, ihtiyarlığa lâ-
yık ve İslâmiyete muvafık ubudiyetkârâne bir tavrı şuur-
darâne takınmakla olur. Yoksa, gençlere benzemeye ça-
lışmak ve onların sarhoşça gafletlerine başını sokup ihti-
yarlığını unutmakla değildir.
(1)
r
ºo
µp
HÉn
Ñn
°ûp
H n
¬s
Ñ°n
ûn
J r
øn
e r
ºo
µp
dƒo
¡o
c t
ô°n
Tn
h r
ºo
µp
dƒo
¡o
µp
H n
¬s
Ñ°n
ûn
J r
øn
e r
ºo
µp
HÉn
Ñn
°T o
ôr
«n
N
(ev kemâ kàl) mealindeki hadisi düşününüz. Yani,
“Genç-
lerinizin en iyisi, temkinde ve sefahatlerden çekilmekte
ihtiyarlara benzeyenleridir. Ve ihtiyarlarınızın en fenâsı,
sefahatte ve başını gaflete sokmakta gençlere benzeyen-
lerdir.”
ey kardeşlerim ihtiyarlar ve hemşire ihtiyareler! Hadis-i
şerifte vardır ki, “Altmış yetmiş yaşlarında ihtiyar bir
mü’min dergâh-ı İlâhiyeye elini kaldırıp dua ederken,
rahmet-i İlâhiye onun elini boş döndürmeye hicap edi-
yor.”
(2)
Madem rahmet size karşı böyle hürmet ediyor; siz
de rahmetin bu hürmetini, ubudiyetinizle ihtiram ediniz.
ONDÖRDÜNCÜRİCA
dördüncü Şua olan Ayet-i nuriye-i Hasbiyenin başının
hulâsası diyor ki:
Bir zaman, ehl-i dünya beni her şeyden tecrit ettikle-
rinden, beş çeşit gurbetlere düşmüştüm. sıkıntıdan gelen
ayet-i Nuriye-i Hasbiye:
karşılık-
sız ve doğrudan doğruya Allah’a
dayanmayı, Ona sığınmayı ifade
eden nurlu ayet.
dergâh-ı İlâhîye:
Cenab-ı Hakkın
dergâhı, kapısı.
ehl-i dalâlet:
dalâlet ehli, azgın ve
sapkın kimseler.
ehl-i dünya:
dünya adamı, ahireti
düşünmeyen.
ehl-i sefahat:
sefihler, nefsî zevk
ve lezzeti için çok masraf yapan-
lar.
elîm:
çok acı verici, elemli.
ev kemâ kàl:
‘söylendiği gibi’ ma-
nasındadır.
fena:
kötü.
firak:
ayrılık.
gaflet:
Allah’tan uzaklaşıp nefsinin
arzularına dalmak.
gurbet:
gariplik, yabancılık.
hadis:
Hz. Muhammed’e (asm) ait
söz, emir, fiiller.
Hadis-i şerif:
Peygamberimizden
aktarılan sözlerin genel adı.
hemşire:
bacı.
hicap:
perde, örtü.
hulâsa:
öz, özet.
hürmet:
riayet, ihtiram.
ihtiram:
hürmet etme, saygı gös-
terme.
iman:
inanma, itikat.
İslâmiyet:
Müslümanlık.
kâfi:
yeter.
lâyık:
uygun, münasip.
meal:
mana, mefhum.
muvafık:
uygun.
mü’min:
iman eden, inanan.
nur:
aydınlık, ışık.
rahmet:
merhamet etme, şef-
kat gösterme.
rahmet-i İlâhîye:
Allah’ın son-
suz rahmeti, İlâhî rahmet.
rica:
ümit; konu başlığı.:
sefahat:
zevk, eğlence ve ya-
sak şeylere düşkünlük.
tavr-ı şuurdarâne:
şuurlu ya-
pılan hareket.
tecrit:
bir kişinin başka bir in-
san veya nesneyle olan ilişki-
sini kesme, yalnız bırakma.
teellümat:
teellümler, acı duy-
malar.
teessürat:
teessürler, elemler.
temkin:
ihtiyatlı hareket
etme, tedbir.
teselli:
avunma.
tesirat:
etkiler.
ubudiyet:
kulluk.
ubudiyetkârâne:
kulluğa ya-
kışır tarzda.
vâfi:
yeter.
ziya:
ışık, nur.
1.
Kenzü’l-Ummal, 15:776, hadis no: 43058; Ali Mâverdî, Edebü’d-Dünyave’d-Din, s. 27; İmam-ı
Gazalî, İhya-iUlûmi’d-Din, 1:142; Feyzü’l-Kadîr, 3:487.
2.
Keşfü’l-Hafa, 1:244; Mecmeu’z-Zevaid, 10:149.
Y
irmi
a
lTıncı
l
em
’
a
| 556 | Lem’aLar