Lem'alar - page 561

ehemmiyetsiz, hakir ve fakir görünen vücudum –her
mü’minin vücudu gibi– ne imiş, hayat ne imiş, insaniyet
ne imiş, İslâmiyet ne imiş, iman-ı tahkikî ne imiş, marife-
tullah ne imiş, muhabbet nasıl olacakmış, anlasınlar, der-
sini alsınlar.
D
örDüNCü
m
erteBe-İ
N
UrİYe-İ
H
aSBİYe
:
Bir vakit
ihtiyarlık, gurbet, hastalık, mağlûbiyet gibi vücudumu sar-
san arızalar, bir gaflet zamanıma rast gelip, şiddetle alâ-
kadar ve meftun olduğum vücudum, belki mahlûkatın vü-
cutları, “Ademe gidiyor” diye elîm bir endişe verirken, yi-
ne bu ayet-i hasbiyeye müracaat ettim. dedi: “Manama
dikkat et ve iman dürbünüyle bak.”
Ben de baktım ve iman gözüyle gördüm ki, bu zerre-
cik vücudum, her mü’minin vücudu gibi, hadsiz bir vücu-
dun âyinesi ve nihayetsiz bir inbisatla hadsiz vücutları ka-
zanmasına bir vesile ve kendinden daha kıymettar, bâkî,
müteaddit vücutları meyve veren bir kelime-i hikmet bu-
lunduğunu ve mensubiyet cihetiyle bir an yaşaması, ebe-
dî bir vücut kadar kıymettar olduğunu ilmelyakîn ile bil-
dim. Çünkü, şuur-i iman ile bu vücudum Vacibü’l-Vü-
cud’un eseri ve sanatı ve cilvesi olduğunu anlamakla,
vahşî evhamdan ve hadsiz firaklardan ve hadsiz müfara-
kat ve firakların elemlerinden kurtulup, mevcudata, hu-
susan zîhayatlara taallûk eden ef’al ve esma-i İlâhiye ade-
dince uhuvvet rabıtalarıyla münasebet peyda eylediğim,
bütün sevdiğim mevcudata, muvakkat bir firak içinde da-
imî bir visal var olduğunu bildim. İşte, iman ile ve
Lem’aLar | 561 |
Y
irmi
a
lTıncı
l
em
a
marifetullah:
Allah’ı tanıma, an-
lama, bilme.
meftun:
müptelâ, tutkun.
mensubiyet:
ilgili olmak, bağlı
oluş.
mertebe-i nuriye-i hasbiye:
has-
bünallahü ve ni’me’l-vekîl (Allah
bize yeter, o ne güzel vekildir)
ayetinin mertebesi, derecesi.
mevcudat:
var olan her şey, mah-
lûklar.
muvakkat:
geçici.
müfarakat:
ayrılık.
mü’min:
iman eden, inanan.
münasebet:
ilgi, bağ.
müracaat:
başvurma.
müteaddit:
türlü türlü, çeşitli.
nihayetsiz:
sonsuz.
peyda etme:
ortaya çıkma.
rabıta:
bağ.
şuur-ı iman:
iman şuuru.
taallûk:
ilgi, alâkalı oluş.
uhuvvet:
kardeşlik.
Vacibü’l-Vücud:
varlığı başkasının
varlığına bağlı değil, kendinden
olup ezelî ve ebedî olan Allah.
vahşî:
korkutucu, ilkel.
vesile:
vasıta.
visal:
kavuşma.
vücut:
beden, cisim.
zerrecik:
maddenin en küçük par-
çası.
zîhayat:
hayat sahibi.
adem:
yokluk.
alâkadar:
ilişkili, münasebetli.
arıza:
isabet eden belâ ve ke-
der.
ayet-i hasbiye:
“Allah bize ye-
ter; O ne güzel vekildir.” ma-
nasındaki “Hasbünallahü ve
ni’me’l-vekîl” ayeti.
âyine:
ayna.
bâkî:
ebedî, daimî
cihet:
yön.
cilve:
tecelli.
daimî:
sürekli, devamlı.
ebedî:
sonsuz, daimî.
ef’al:
fiiller, işler.
ehemmiyet:
önem.
elem:
üzüntü, maddî manevî
ıztırap.
elîm:
çok acı verici, elemli.
endişe:
kaygı.
esma-i İlâhîye:
Allah’ın isim-
leri.
evham:
vehimler, kuruntular.
firak:
ayrılık.
gaflet:
dalgınlık, umursamaz-
lık.
gurbet:
gariplik, yabancılık.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
hakir:
adî, bayağı, kıymetsiz.
hususan:
özellikle.
ilmelyakîn:
ilim yoluyla kesin
olarak bilmek.
iman:
inanma, itikat.
iman-ı tahkikî:
şuurlu ve tah-
kikî iman.
inbisat:
yayılma, açılma.
insaniyet:
insanlık mahiyeti.
İslâmiyet:
Müslümanlık.
kelime-i hikmet:
hikmetli,
manidar kelime.
kıymettar:
değerli, kıymetli.
mağlûbiyet:
yenilgi.
mahlûkat:
Allah tarafından
yaratılanlar.
mana:
anlam.
1...,551,552,553,554,555,556,557,558,559,560 562,563,564,565,566,567,568,569,570,571,...1406
Powered by FlippingBook