Lem'alar - page 567

istifadeleri ve teselli bulmaları, senin bu soğuk ve ağır sı-
kıntını hararetlendirip sevinçlere çevirecek. Ve hiddet et-
tiğin adamlar, eğer aldanmışlarsa, bilmeyerek sana zul-
mediyorlar; onlar hiddete lâyık değiller. eğer bilerek ve
garazla ve dalâlet hesabına seni incitiyorlar ve işkence ya-
pıyorlarsa, onlar pek yakın bir zamanda ölümün idam-ı
ebedîsiyle kabrin haps-i münferidine girip daimî sıkıntılı
azap çekecekler. sen onların zulmü yüzünden hem sevap,
hem fânî saatlerini bâkîleştirmeyi, hem manevî lezzetleri,
hem vazife-i ilmiye ve diniyeyi ihlâsla yapmasını kazanı-
yorsun” diye ruhuma ihtar edildi.
Ben de bütün kuvvetimle “elhamdülillâh” dedim. İnsa-
niyet damarıyla o zalimlere acıdım, “Yâ rabbi, onları ıs-
lah eyle” diye dua ettim. Bu yeni hâdisede, ifademde da-
hiliye Vekâletine yazdığım gibi, on vecihle kanunsuz ol-
duğu ve kanun namına kanunsuzluk eden o zâlimler, asıl
suçlu onlar olması gibi, öyle bahaneleri aradılar, işitenle-
ri güldürecek ve hakperestleri ağlattıracak iftiraları ve uy-
durmalarıyla ehl-i insafa gösterdiler ki, risale-i nur’a ve
şakirtlerine ilişmeye, kanun ve hak cihetinde imkân bula-
mıyorlar, divaneliğe sapıyorlar.
ezcümle, bir ay bizi tecessüs eden memurlar bir şey
bahane bulamadıklarından, bir pusula yazıp; ki, “said’in
hizmetkârı bir dükkândan rakı almış, ona götürmüş,” o
pusulayı imza ettirmek için hiç kimseyi bulamayıp; sonra
yabanî ve sarhoş bir adamı yakalamışlar, tehditkârâne
“gel bunu imza et” demişler. o da demiş: “tevbeler
Lem’aLar | 567 |
Y
irmi
a
lTıncı
l
em
a
risale-i Nur:
Nur Risalesi, Bediüz-
zaman Said Nursî’nin eserlerinin
adı.
ruh:
hayatın temeli ve sebebi olan
manevî varlık.
sevap:
mükâfat.
şakirt:
talebe, öğrenci.
tecessüs:
ayrıntısını öğrenme,
araştırma merakı.
tehditkârâne:
tehdit savurarak.
teselli:
avunma.
tevbe:
pişmanlık duyarak günah-
tan dönüş.
vazife-i ilmiye ve diniye:
ilimle
ve dinle uğraşma hizmeti.
vecih:
yön.
Yâ rab:
Ey Rabbim.
yabanî:
vahşî.
zalim:
zulmeden, haksızlık eden.
zulüm:
haksızlık, eziyet.
azap:
eziyet, işkence.
bahane:
yalandan özür, uy-
durma sebep.
bâkî:
ebedî, daimî.
cihet:
yön, taraf.
dahiliye vekâleti:
İç işleri Ba-
kanlığı.
daimî:
sürekli, devamlı.
dalâlet:
iman ve İslâmiyetten
ayrılmak, azmak.
divane:
deli.
ehl-i insaf:
insaf sahipleri,
merhametli olanlar.
elhamdülillâh:
Allah’a hamd
olsun.
ezcümle:
bu cümleden olarak.
fânî:
geçici.
garaz:
kötü kasıt, kin.
hâdise:
olay.
hakperest:
doğruluktan ve
haktan ayrılmayan.
haps-i münferit:
hücre hapsi.
hararet:
ateşlilik, heyecanlılık.
hiddet:
öfke, kızgınlık.
hiddet:
öfke, kızgınlık.
hizmetkâr:
hizmetçi.
idam-ı ebedî:
dirilmemek
üzere sonsuz yok oluş.
ifade:
anlatma, söyleyiş.
iftira:
aslı olmadan birine suç
yükleme.
ihlâs:
samimiyet.
ihtar:
hatırlatma, uyarma.
imkân:
mümkün olma, olabi-
lirlik.
insaniyet:
insanlık mahiyeti.
ıslah:
iyileştirme, düzeltme.
istifade:
faydalanma.
kabir:
mezar.
kanun:
kaide, yasa.
kanunsuz:
kuralsız.
lâyık:
yakışır, uygun.
manevî:
manaya ait.
namına:
adına.
pusula:
küçük not kâğıdı.
1...,557,558,559,560,561,562,563,564,565,566 568,569,570,571,572,573,574,575,576,577,...1406
Powered by FlippingBook