Lem'alar - page 574

“Yüzer milyon başların feda oldukları bir kudsî hakika-
te başımız dahi feda olsun. dünyayı başımıza ateş yapsa-
nız, hakikat-i kur’âniyeye feda olan başlar, zındıkaya tes-
lim-i silâh etmeyecek ve vazife-i kudsiyesinden vazgeçme-
yecekler inşaallah!”
İşte, ihtiyarlığımın sezgüzeştliğinden gelen ağrılara ve
me’yusiyetlere, imandan ve kur’ân’dan imdada yetişen
kudsî tesellilerle bu ihtiyarlığımın en sıkıntılı bir senesini,
gençliğimin en ferahlı on senesine değiştirmem. Husu-
san hapiste farz namazını kılan ve tevbe edenin her bir
saati on saat ibadet hükmüne geçmesiyle ve hastalıkta ve
mazlumiyette dahi her bir fânî gün, sevap cihetinde on
gün bâkî bir ömrü kazandırmasıyla, benim gibi kabir ka-
pısında nöbetini bekleyen bir adama ne kadar medar-ı
şükrandır, o manevî ihtardan bildim, “Hadsiz şükür rab-
bime” dedim, ihtiyarlığıma sevindim ve hapsime razı ol-
dum. Çünkü ömür durmuyor, çabuk gidiyor. lezzetle, fe-
rahla gitse, lezzetin zevali elem olmasından, hem teessüf,
hem şükürsüzlükle, gafletle, bazı günahları yerinde bıra-
kır, fânî olur, gider. eğer hapis ve zahmetli gitse, zeval-i
elem bir manevî lezzet olmasından, hem bir nevi ibadet
sayıldığından, bir cihette bâkî kalır ve hayırlı meyveleriy-
le bâkî bir ömrü kazandırır. geçmiş günahlara ve hapse
sebebiyet veren hatalara kefaret olur, onları temizler. Bu
nokta-i nazardan, mahpuslardan farzı kılanlar, sabır için-
de şükretmelidirler.
bâkî:
ebedî, daimî
cihet:
yön.
elem:
üzüntü, maddî manevî ıztı-
rap.
fânî:
geçici.
farz:
İslâmiyette kesin olarak ya-
pılması gereken emir.
feda:
uğruna verme.
ferah:
gönül açıklığı, sevinç.
gaflet:
gafillik, endişesizlik.
günah:
Allah’ın emirlerine aykırı
davranış.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
hakikat:
gerçek.
hakikat-i Kur’âniye:
Kur’ân’ın ha-
kikati.
hususan:
özellikle.
Y
irmi
a
lTıncı
l
em
a
| 574 | Lem’aLar
hükmüne:
değerine.
ibadet:
Allah’ın emrettiklerini
yerine getirme.
ihtar:
hatırlatma, uyarı.
iman:
inanma, itikat.
inşaallah:
Allah izin verirse.
kabir:
mezar.
kefaret:
karşılık.
kudsî:
mukaddes, yüce.
mahpus:
hapsedilen kişi.
manevî:
manaya ait.
mazlumiyet:
mazlumluk.
medar-ı şükran:
şükrü gerek-
tiren.
me’yusiyet:
ümitsizlik.
nevi:
çeşit, tür.
nokta-i nazar:
bakış açısı.
ömür:
yaşama, hayat.
rab:
yaratan, büyüten, ter-
biye eden Allah.
razı:
hoşnutluk.
sebebiyet:
sebep olma.
sergüzeşt:
bir kimsenin başın-
dan geçen hâl ve olaylar.
sevap:
mükâfat.
şükretmek:
nimet ve iyiliğin
sahibini tanıma ve ona karşı
minnet duymak.
şükür:
nimet ve iyiliğin sahi-
bini tanıma ve ona karşı min-
net duyma.
teessüf:
üzülme, eseflenme.
teselli:
avunma.
teslim-i silâh:
silâhı teslim et-
mek.
tevbe:
işlenmiş bir günahtan
pişmanlık duyup bir daha iş-
lememek üzere söz verme.
vazife-i kudsiye:
mukaddes
vazife.
zahmet:
sıkıntı, meşakkat.
zeval:
sona erme.
zeval-i elem:
elemin, sıkıntı-
nın sona ermesi.
zındıka:
dinsizlik, inançsızlık.
1...,564,565,566,567,568,569,570,571,572,573 575,576,577,578,579,580,581,582,583,584,...1406
Powered by FlippingBook