Lem'alar - page 579

Mübarek kardeşlerimin halis dualarıyla zehirin tehlikesi
geçmiş ve o merhum şehidin, kuvvetli emarelerle, kab-
rinde nurlarla meşgul olması ve sual meleklerine nurlar-
la cevap vermesi; ve onun bedeline ve onun sisteminde
nurlara çalışacak denizli kahramanı Hasan Feyzi (rahme-
tullâhi aleyh) ve arkadaşları perde altında tesirli bir suret-
te hizmetler; ve düşmanlarımızın dahi, mahpusların bir-
den nurlarla ıslah olmaları cihetinde, hapisten çıkmamı-
za taraftar olması; ve Ashab-ı kehf misillü nur Şakirtleri
o sıkıntılı çilehaneyi Ashab-ı kehf ve eski zaman ehl-i ri-
yazatının mağaralarına çevirmesi; ve istirahat-i kalble nur-
ların neşrine ve yazmasına sa’yleriyle, inayet-i rabbaniye-
nin imdadımıza yetiştiğini ispat etti.
Hem kalbime geldi ki: Madem İmam-ı Azam gibi ea-
zım-ı müçtehidîn hapis çekmiş ve İmam-ı Ahmed ibni
Hanbel gibi bir mücahid-i ekber, kur’ân’ın bir tek mese-
lesi için hapiste pek çok azap verilmiş ve şekva etmeye-
rek kemal-i sabırla sebat edip o meselelerde sükût etme-
miş. Ve pek çok imamlar ve allâmeler, sizlerden pek çok
ziyade azap verildiği hâlde, kemal-i sabır içinde şükredip
sarsılmamışlar. elbette sizler, kur’ân’ın müteaddit haki-
katleri için pek büyük sevap ve kazanç aldığınız hâlde pek
az zahmet çektiğinize binler teşekkür etmek borcunuzdur.
evet, zulm-i beşer içinde bir cilve-i inayet-i rabbaniye-
yi kısaca beyan edeceğim:
Lem’aLar | 579 |
Y
irmi
a
lTıncı
l
em
a
mücahid-i ekber:
en büyük mü-
cahit.
müteaddit:
türlü türlü, çeşitli.
neşir:
yayma, tamim.
nur:
aydınlık, ışık.
rahmetullâhi aleyh:
Allah ona
rahmet eylesin.
sa’y:
çalışma, gayret etme.
sebat:
sözünde durma, kararından
vazgeçmeme.
sevap:
mükâfat
sual:
soru.
suret:
biçim, tarz.
sükût:
susma.
şehit:
Allah’ın ve yüce dininin
adını yüceltme uğrunda ölen Müs-
lüman.
şekva:
şikâyet.
şükür:
nimet ve iyiliğin sahibini
tanıma ve ona karşı minnet
duyma.
tesir:
etki, iz bırakma.
zahmet:
sıkıntı, eziyet.
ziyade:
fazla.
zulm-i beşer:
insanların yaptıkları
zulüm.
allâme:
ilmî seviyesi çok yük-
sek olan âlim.
ashab-ı Kehf:
Kur’ân-ı Ke-
rîm’de anlatılan, devirlerindeki
zulümden kaçıp, bir mağarada
Allah’a sığınan ve 300 küsur
sene uyuduktan sonra uyana-
rak bir müddet daha yaşadık-
tan sonra ölen yedi kişi.
azap:
eziyet, işkence.
bedel:
karşılık.
beyan:
anlatma, izah.
cihet:
yön.
cilve-i inayet-i rabbaniye:
Rabbimizin görünen yardım-
ları.
çilehane:
çile çekilen yer.
ehl-i riyazat:
az gıda ile nefsini
kırarak, ilim ve ibadetle meş-
gul olanlar.
emare:
alâmet, belirti.
hakikat:
gerçek, esas.
halis:
samimî
imam:
mezheple ilgili konu-
larda kendisine uyulan ve ön-
der olan kimse.
inayet-i rabbaniye:
Allah’ın
inayeti.
ıslah:
iyi bir hâle koyma, dü-
zeltme.
ispat:
doğruyu delillerle gös-
terme.
istirahat-i kalb:
kalben rahat-
lamak.
kabir:
mezar.
kemal-i sabır:
tam ve mü-
kemmel bir sabır.
mahpus:
hapsedilen kişi.
merhum:
rahmete kavuşmuş,
ölmüş.
mesele:
problem, önemli
konu.
meşgul:
ilgilenen, uğraşan.
misillü:
gibi, benzeri.
mübarek:
feyizli, bereketli.
1...,569,570,571,572,573,574,575,576,577,578 580,581,582,583,584,585,586,587,588,589,...1406
Powered by FlippingBook