İkinci fıkra olan
G v
ô°p
S p
êr
ô° t
ùdG o
êGn
ôp
°S o
OÉn
?o
J
’da
p
êr
ô° t
ùdG o
êGn
ôp
°S
yine on farkla
Risaletü’n-Nur
’a ve farksız
Risale-i Nur
’a
tevafuk etmekle beraber, tamam fıkra cifir ve ebcet hesa-
bıyla, şedde sayılmaz, bin iki yüz doksan üç (1293) eder
ki, risale-i nur müellifinin tarih-i velâdetidir. Ve
G v
ô°p
S
’da-
ki tenvin,
nun
olsa, bin üç yüz kırk üç olur ki, risale-i
nur’dan onuncu sözün intişarı ile parlaması zamanıdır.
eğer
p
êr
ö t
ùdG
’deki şeddeli
sin
, iki
sin
sayılsa ve tenvin
nun
sayılmazsa bin üç yüz elli üç eder ki, bu tarih, risale-i
nur’un bir musibet neticesinde muvakkat gizlenmesine
ve gizli perde altında parlamasına ve tenvirine tam teva-
fuk eder.
Acaba Hazret-i Ali radıyallahü Anh gibi esrar-ı huruf
ve cifir ilminde üstad-ı mutlak ve
Celcelûtiye
gibi cifirli,
ebcetli, sırlı bir kasidesinde bu mana cihetiyle ve cifir iti-
barıyla ve hakikat noktasında ve vakıa mutabık haysiye-
tiyle ve mukteza-i hale muvafık olan müteaddit ve mani-
dar tevafukat-ı acibesi tesadüf olabilir mi? Hâşâ, olamaz.
Belki, Hazret-i Ali’nin radıyallahü Anhın bir kerametidir.
Ercûze’
deki çok zahir olan meşhur kerametini teyit ve
onunla teeyyüt eder.
Celcelûtiye
’nin risale-i nur’a işaretini teyit eden cây-ı
dikkat bir tevafuk var. Şöyle ki:
Bu sırlı ve cifirli kasidenin cifrî ve hesabî rakamları her
satırın altında matbu olarak yazılmış; o rakamlar ayrı
Lem’aLar | 585 |
Y
irmi
S
ekizinci
l
em
’
a
netice:
sonuç.
perde:
örtü.
sır:
gizli hakikat.
tarih-i velâdet:
doğum tarihi.
teeyyüt:
kuvvet bulma, doğru
çıkma.
tenvin:
Arabca bir kelimenin so-
nunu nun gibi okutmak üzere ko-
nulan işaret.
tenvir:
nurlandırma, ışıklandırma.
tesadüf:
rastgelme.
tevafuk:
uygun gelme, uygunluk.
tevafukat-ı acibe:
şaşılacak teva-
fuklar, uygunluklar.
teyit:
kuvvetlendirme, doğrulama.
üstad-ı mutlak:
ilimde üstünlüğü
ve öğreticiliği tartışmasız olan
üstat.
vakıa:
hâdise.
zahir:
açık.
cây-ı dikkat:
dikkate değer.
Celcelûtiye:
ebcet cifir hesa-
bıyla alâkalı Hz. Ali tarafından
telif edilen Süryanîce bir ka-
side.
cifir:
harflere verilen sayı kıy-
meti ile ibarelerden tarih veya
isme dair işaretler çıkarmak
ilmi.
cifrî:
harflere verilen sayı kıy-
meti ile ibarelerden tarih veya
isme dair işaretler çıkarma.
ebcet:
Arab alfabesinde yirmi
sekiz harfe değer vererek tarih
ve hâdiseleri kaydetme ilmi.
ercûze:
Hz. Ali tarafından ya-
zılan ve istikbalden haber ve-
ren vezinli kaside.
esrar-ı huruf:
harflerin sırları.
fıkra:
bent, fasıl.
hakikat:
gerçek.
hâşâ:
asla, kat’iyen.
haysiyet:
kıymet.
hesabî:
hesaba dayalı.
ilim:
bilgi.
intişar:
yayılma, neşrolunma.
işaret:
gösterme, dolaylı bil-
dirme.
itibarıyla:
değeriyle.
kaside:
belli bir amaçla yazıl-
mış şiir ve bu şiirin nazım şekli.
keramet:
Allah’ın velî kulla-
rında görülen olağanüstü hâl-
ler.
mana ciheti:
manevî yön.
manidar:
ince manalı.
meşhur:
şöhretli.
mukteza-i hâl:
durumun ge-
rektirmesi.
musibet:
felâket, belâ.
mutabık:
uygun.
muvafık:
uygun, münasip.
muvakkat:
geçici.
müellif:
yazar.
müteaddit:
türlü türlü, çeşitli.