Lem'alar - page 578

musalâha tarzında ilişmemeleri kat’î ispat etti ki, risale-i
nur’un hakikatleri, inayet-i İlâhiye kerametiyle onları
mağlûp edip kendini onlara irşatkârâne okutturmuş, o ge-
niş daireleri bir nevi dershane yapmış, çok mütereddit ve
mütehayyirlerin imanlarını kurtarmış ve bizim sıkıntıları-
mızdan yüz derece ziyade manevî ferah ve fayda verdi.
sonra gizli düşmanlar beni zehirlediler. Ve nurun şe-
hit kahramanı merhum Hafız Ali benim bedelime hasta-
haneye gitti ve benim yerimde berzah âlemine seyahat
eyledi, bizi me’yusâne ağlattırdı. Ben bu musibetten ev-
vel kastamonu’nun dağında bağırarak mükerrer defa de-
dim:
“kardeşlerim, ata et, aslana ot atmayınız.” Yani, “Her
risaleyi herkese vermeyiniz, tâ bize taarruz edilmesin.”
Yaya gidilse yedi gün uzaklıkta Hafız Ali (rahmetullâhi
aleyh), manevî telefonuyla işitiyor gibi, aynı vakit bana
yazıyor ki: “evet, üstadım, risale-i nur’un bir kerameti-
dir ki, ata et, aslana ot atmaz. Belki ata ot, aslana et atar
ki, o aslan hocaya İhlâs risalesini verdi.” Yedi gün sonra
mektubunu aldık. Hesap ettik; aynı zamanda, ben dağda
bağırırken, o da garip sözleri mektubunda yazıyormuş.
İşte, nurun böyle bir manevî kahramanının vefatı ve
gizli münafıkların aleyhimizde desiselerle bizi cezalandır-
maya çalışmaları ve benim zehirli hastalığımdan dolayı
beni de hastahaneye resmî emirle mecbur etmek endişe-
si bizi sıkarken, birden inayet-i İlâhiye imdada geldi.
âlem:
dünya.
aleyh:
karşıt.
Y
irmi
a
lTıncı
l
em
a
| 578 | Lem’aLar
bedel:
karşılık.
berzah:
ruhların kıyamete ka-
dar bekleyeceği, dünya ile ahi-
ret arasındaki yer.
desise:
gizli hile.
endişe:
kaygı.
evvel:
önce.
ferah:
gönül açıklığı, sevinç.
hakikat:
gerçek.
iman:
inanma, itikat.
inayet-i İlâhîye:
Allah’ın yar-
dımı.
irşatkârâne:
irşat ederek.
ispat:
delil, bürhan.
kat’î:
kesin.
keramet:
kerem, ihsan.
mağlûp:
yenilme.
manevî:
manaya ait.
mecbur:
zorunlu.
merhum:
rahmete kavuşmuş,
ölmüş.
me’yusâne:
ümitsizce.
musalâha:
musibet:
felâket, belâ.
mükerrer:
tekrar tekrar.
münafık:
nifak sokan, ikiyüz-
lülük eden.
mütehayyir:
hayrette kalan,
şaşkın.
mütereddit:
kararsız olan, te-
reddütte kalan.
nevi:
çeşit, tür.
rahmetullâhi aleyh:
Allah
ona rahmet eylesin.
resmî:
devlete ait.
risale-i Nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin eser-
lerinin adı.
şehit:
Allah’ın ve yüce dininin
adını yüceltme uğrunda ölen
Müslüman.
taarruz:
şiddetle saldırma.
tarz:
biçim, suret.
vefat:
ölüm.
ziyade:
fazla.
1...,568,569,570,571,572,573,574,575,576,577 579,580,581,582,583,584,585,586,587,588,...1406
Powered by FlippingBook