Lem'alar - page 576

kardeşlerime gizli gönderdiğim küçük mektuplar ve mah-
kemesindeki
Müdafaa Risalesi’
dir ki, bu ricanın hakika-
tini parlak gösteriyorlar. tafsilâtını lâhikaya, müdafaama
havale edip, gayet kısa işaret edeceğiz.
Ben, mahrem ve mühim mecmuaları, hususan süf-
yan’a ve nurun kerametlerine dair risaleleri kömür ve
odunlar altında sakladım, tâ benim vefatımdan veya baş-
taki başlar hakikati dinleyip akıllarını başlarına aldıktan
sonra neşredilsinler diye müsterihâne dururken, birden ta-
harri memurları ve müddeiumumun muavini, menzilimi
bastılar. o gizli ve ehemmiyetli risaleleri odunların altın-
dan çıkardılar. Hem beni tevkif edip Isparta Hapishane-
sine, sıhhatim muhtel bir hâlde gönderdiler. Ben pek çok
müteellim ve nurlara gelen o zarardan dehşetli mütees-
sir iken, bir inayet-i İlâhiye imdadımıza yetişti. o gizlen-
miş ve ehl-i hükümet onları okumaya çok muhtaç olan o
ehemmiyetli risaleleri kemal-i merak ve dikkatle okuma-
ya başlayıp, büyük resmî daireler âdeta bir dershane-i nu-
riye hükmüne geçti. tenkit fikriyle takdire başladılar. Hat-
ta denizli’de, hiç haberimiz yokken, fevkalâde perde al-
tında, matbu
Ayetü’l-Kübra’
yı resmî ve gayriresmî pek
çok adamlar okudular, imanlarını kuvvetlendirdiler, bizim
hapis musibetimizi hiçe indirdiler.
sonra bizi denizli hapsine aldılar. Beni tecrid-i mutlak
içinde ufunetli, rutubetli, soğuk bir koğuşa soktular. İhti-
yarlık, hastalık ve benim yüzümden masum arkadaşları-
mın zahmetlerinden bana gelen çok teellüm ve nurların
tatil ve müsaderesinden gelen çok teessüf ve sıkıntı
âdeta:
sanki.
ayetü’l-Kübra:
Tevhid ve Marife-
tullah hakkında bir Risale.
dair:
alâkalı, ilgili.
dershane-i Nuriye:
Nur dersha-
nesi, Risale-i Nur okunan ve oku-
tulan yerler.
ehemmiyet:
önem.
ehl-i hükûmet:
hükûmette olan-
lar.
fevkalâde:
olağanüstü.
gayet:
son derece.
gayriresmî:
resmî olmayan, sivil.
hakikat:
gerçek, esas.
havale:
üstüne bırakma.
hususan:
özellikle.
hükmüne:
yerine.
iman:
inanma, itikat.
inayet-i İlâhîye:
Allah’ın yardımı.
kemal-i merak:
tam bir merak.
keramet:
Allah’ın velî kullarında
görülen olağanüstü hâller.
koğuş:
hapishane gibi umumî bi-
nalarda çok sayıda kişinin otur-
masına veya yatmasına mahsus
büyük oda.
lâhika:
ek, ilâve.
mahrem:
gizli olan.
masum:
günahı olmayan, suçsuz.
matbu:
basılmış
mecmua:
çeşitli konularla ilgili ya-
zılardan meydana gelen kitap.
menzil:
yer, ev.
Y
irmi
a
lTıncı
l
em
a
| 576 | Lem’aLar
muavin:
yardımcı.
muhtaç:
ihtiyacı olan.
muhtel:
bozuk, karışık.
musibet:
felâket, belâ.
müdafaa risalesi:
Bediüzza-
man Hazretleri ve Nur Talebe-
lerinin çeşitli mahkemelere
sunduğu savunmaların yer al-
dığı risale.
müdafaa:
savunma.
müddeiumumî:
savcı.
mühim:
önemli.
müsadere:
el konulma.
müsterihâne:
gönül rahatlığı
ile.
müteellim:
elemli, hüzünlü.
müteessir:
teessüre kapılan,
hüzünlü.
neşir:
yayma, tamim.
nur:
aydınlık, ışık.
perde:
örtü.
resmî:
devlete ait.
rutubet:
nemlilik, ıslaklık.
sıhhat:
sahihlik, doğruluk.
Süfyan:
ahirzamanda geleceği
ve ümmetin karanlık günler
yaşamasına sebep olacağı sa-
hih hadislerde bildirilen deh-
şetli, dinsiz ve münafık şahıs.
tafsilât:
tafsiller, açıklamalar.
taharri:
inceleme, tahkik
etme.
takdir:
kıymet verme, beğen-
diğini belirtme.
tecrid-i mutlak:
tek başına,
hücre hapsinde bulundurmak.
teellüm:
elemlenme, tasa-
lanma.
teessüf:
üzülme, eseflenme.
tenkit:
eleştiri.
tevkif:
tutuklama.
ufunet:
kötü ve pis koku.
vefat:
ölüm.
zahmet:
sıkıntı, meşakkat.
1...,566,567,568,569,570,571,572,573,574,575 577,578,579,580,581,582,583,584,585,586,...1406
Powered by FlippingBook