bir hengâmda, garazı ve kastı ihsas eder bir tarzda, beni
bu tahammülün fevkinde bu tehcir ve tecrit ve tevkif ve
tazyike sevk edenlere, fevkalâde iğbirar ve kızmak geldi.
Bir inayet, imdada yetişti. Manen kalbe ihtar edildi ki:
“İnsanların sana ettikleri ayn-ı zulümlerinde, aynı ada-
let olan kader-i İlâhînin büyük bir hissesi var.
“Ve bu hapiste yiyecek rızkın var; o rızkın seni buraya
çağırdı. ona karşı rıza ve teslim ile mukabele lâzım.
“Hikmet ve rahmet-i rabbaniyenin dahi büyük bir his-
sesi var ki, bu hapistekileri nurlandırmak ve teselli ver-
mek ve size sevap kazandırmaktır. Bu hisseye karşı, sa-
bır içinde binler şükretmek lâzımdır.
“Hem senin nefsinin, bilmediğin kusurlarıyla onda bir
hissesi var. o hisseye karşı istiğfar ve tevbe ile, nefsine
‘Bu tokada müstahak oldun’ demelisin.
“Hem gizli düşmanların, desiseleriyle bazı safdil ve veh-
ham memurları iğfal ile o zulme sevk etmek cihetiyle, on-
ların da bir hissesi var. ona karşı risale-i nur’un o mü-
nafıklara vurduğu dehşetli manevî tokatlar, senin intika-
mını tamamen onlardan almış. o, onlara yeter.
“en son hisse, bilfiil vasıta olan resmî memurlardır. Bu
hisseye karşı, onların nurlara tenkit niyetiyle bakmaların-
da, ister istemez, şüphesiz, iman cihetinde istifadelerinin
hatırı için,
(1)
¢p
SÉs
ædG p
øn
Y n
Ú/
aÉn
©r
dGn
h n
ßr
«n
¨r
dG n
Ú/
ªp
XÉn
µ``r
dGn
h
düsturuy-
la onları affetmek bir ulüvvücenaplık.”
Lem’aLar | 569 |
Y
irmi
a
lTıncı
l
em
’
a
müstahak:
hak eden.
nefis:
şehvet, gazap, fazilet gibi
şeylerin kaynağı.
niyet:
bir işi yapmayı önceden dü-
şünme.
nur:
aydınlık, ışık.
resmî:
devlet adına olan.
risale-i Nur:
Nur Risalesi, Bediüz-
zaman Said Nursî’nin eserlerinin
adı.
rıza:
razı olma, hoşnutluk.
rızık:
yiyecek içecek ve giyecek
ile ilgili şeyler.
sabır:
zorluklara dayanma gücü.
safdil:
saf kalblilik.
sevap:
mükâfat.
sevk:
gönderme, yollama.
şükür:
nimet ve iyiliğin sahibini
tanıma ve ona karşı minnet
duyma.
tahammül:
zora dayanma, sab-
retme.
tarz:
biçim, suret.
tazyik:
zorlama, baskı.
tecrit:
bir kişinin başka bir insan
veya nesneyle olan ilişkisini
kesme, yalnız bırakma.
tehcir:
göç ettirme, sürme.
tenkit:
eleştiri.
teselli:
avunma.
teslim:
kendini Allah’ın emrine bı-
rakma.
tevbe:
Allah’tan af dileme.
tevkif:
tutuklama.
ulüvvücenap:
büyüklük.
vasıta:
aracı.
vehham:
çok şüphe ve vesvese
eden.
zulüm:
haksızlık, eziyet.
ayn-ı adalet:
adaletin ta ken-
disi.
ayn-ı zulüm:
zulmün ta ken-
disi.
bilfiil:
fiilen, uygulamalı ola-
rak.
cihet:
yön.
desise:
gizli hile.
düstur:
kaide, kural.
fevk:
üst.
fevkalâde:
olağanüstü.
garaz:
kötü kasıt, kin.
hengâm:
zaman, sıra.
hikmet ve rahmet-i rabba-
niy
e: Cenab-ı Hakkın her
şeyde İlâhî gayesi oluşu ve
rahmeti ve merhameti.
hisse:
pay.
iğbirar:
gücenme, kırılma.
iğfal:
yanıltma.
ihsas:
hissettirme, sezdirme.
ihtar:
hatırlatma, uyarma.
iman:
inanma, itikat.
inayet:
yardım.
intikam:
öç alma.
istifade:
faydalanma.
istiğfar:
af dileme.
kader-i İlâhî:
İlâhî kader.
kasıt:
bilerek yapılan hareket.
kusur:
eksiklik, noksan.
lâzım:
gerekli.
manen:
ruhça, mana itibarıyla.
manevî:
manaya ait.
mukabele:
karşılık verme.
münafık:
nifak sokan, ikiyüz-
lülük eden.
1.
[O takva sahipleri ki,] öfkelerini yutanlar ve insanları affedenlerdir. (Âl-i İmran Suresi: 134.)