Lem'alar - page 571

bakıp etrafımızda toplanmışlar, dağıtılmıyorlar. Birden iki
hakikat ihtar edildi:
Birincisi:
Benim ve nurların gizli düşmanlarımız, benim
istemediğim hâlde hakkımdaki teveccüh-i ammeyi kırmak-
la nurun fütuhatına set çekilir diye, bazı safdil resmî me-
murları kandırıp, şahsımı millet nazarında çürütmek fikriy-
le, ihanetkârâne böyle muameleye sevk etmişler. Buna
karşı inayet-i İlâhiye, nurların iman hizmetine mukabil,
bir ikram olarak, o bir tek adamın ihanetine bedel bu yüz
adama bak, hizmetinizi takdirle şefkatkârâne, acıyarak,
alâkadarâne sizi istikbal ve teşyi ediyorlar. Hatta, ikinci
gün, ben müstantık dairesinde müddeiumumun sualleri-
ne cevap verirken, hükümet avlusunda, mahkeme pen-
cerelerine karşı bin kadar ahali kemal-i alâka ile toplanıp
lisan-ı hâl ile “Bunları sıkmayınız” dediklerini, vaziyetle-
riyle ifade ediyorlar gibi göründüler. polisler onları dağı-
tamıyordular.
kalbime ihtar edildi ki: Bu ahali, bu tehlikeli asırda tam
bir teselli ve söndürülmez bir nur ve kuvvetli bir iman ve
saadet-i bâkiyeye bir doğru müjde istiyorlar ve fıtraten arı-
yorlar ve nur risalelerinde aradıkları bulunuyor diye işit-
mişler ki, benim ehemmiyetsiz şahsıma, imana bir parça
hizmetkârlığım için, haddimden çok ziyade iltifat gösteri-
yorlar.
İkinci hakikat:
emniyeti ihlâl vehmiyle bize ihanet
etmek ve teveccüh-i ammeyi kırmak kastıyla tahkirkârâ-
ne, aldanmış mahdut adamların bed muamelelerine
Lem’aLar | 571 |
Y
irmi
a
lTıncı
l
em
a
sevk:
gönderme, yollama.
sual:
soru.
şefkatkârâne:
şefkatli bir şekilde.
tahkirkârâne:
hakaret edercesine.
takdir:
beğenme, beğendiğini be-
lirtme.
teselli:
avunma.
teşyi:
uğurlama.
teveccüh-i amme:
herkesin ilgisi
ve sevgisi.
vaziyet:
durum.
vehim:
zan, esassız şey.
ziyade:
fazla.
ahali:
halk.
alâkadarâne:
ilgilenerek,
alâka göstererek.
asır:
yüzyıl.
bed:
kötü, çirkin.
bedel:
karşılık.
ehemmiyet:
önem.
fıtraten:
fıtrî olarak, yaratılış-
tan.
fütuhat:
zaferler, fetihler.
had:
derece, mertebe .
hakikat:
gerçek, esas.
hizmetkâr:
hizmetçi.
hükûmet:
yönetim.
ifade:
anlatma.
ihanet:
haksızlık etme.
ihanetkârâne:
ihanet ederek.
ihlâl:
halel getirme, bozma.
ihtar:
hatırlatma, uyarma.
ikram:
bağış, ihsan.
iltifat:
teveccüh etme, ilgilen-
mek.
iman:
inanma, itikat.
inayet-i İlâhîye:
Allah’ın yar-
dımı.
istikbal:
gelecek zaman.
kasıt:
bilerek yapılan hareket.
kemal-i alâka:
ciddî bir alâka,
ilgi.
lisan-ı hâl:
bir şeyin duruşu
ve görünüşü ile bir mana ifade
etmesi.
mahdut:
sınırlı.
muamele:
davranma.
mukabil:
karşılık.
müddeiumum:
savcı.
müjde:
sevindirici haber.
müstantık:
sorguya çeken.
nazar:
bakış.
nur:
aydınlık, ışık.
resmî:
devlet adına olan.
saadet-i bâkîye:
sonsuz mut-
luluk.
safdil:
saf kalblilik.
set:
engel olma.
1...,561,562,563,564,565,566,567,568,569,570 572,573,574,575,576,577,578,579,580,581,...1406
Powered by FlippingBook