Hayat, zat-ı Hayy-ı kayyum’a baktıkça ve iman dahi
hayata hayat ve ruh oldukça beka bulur, hem bâkî mey-
veler verir. Hem öyle yükseklenir ki, sermediyet cilvesini
alır; daha ömrün kısalığına ve uzunluğuna bakılmaz.
•
a
LtıNCı
m
erteBe-İ
N
UrİYe-İ
H
aSBİYe
:
Müfarakat-i
umumiye hengâmında olan harab-ı dünyadan haber ve-
ren ahirzaman hâdisatı içinde müfarakat-i hususiyemi ih-
tar eden ihtiyarlık ve ahir ömrümde bir hassasiyet-i fev-
kalâde ile fıtratımdaki cemalperestlik ve güzellik sevdası
ve kemalâta meftuniyet hisleri inkişaf ettikleri bir zaman-
da, daimî tahribatçı olan zeval ve fenâ ve mütemadî tef-
rik edici olan mevt ve adem, dehşetli bir surette bu güzel
dünyayı ve bu güzel mahlûkatı hırpaladığını, parça parça
edip güzelliklerini bozduğunu, fevkalâde bir şuur ve tees-
sürle gördüm. Fıtratımdaki aşk-ı mecazî bu hale karşı şid-
detli galeyan ve isyan ettiği zamanda bir medar-ı teselli bul-
mak için, yine bu ayet-i hasbiyeye müracaat ettim.
dedi: “Beni oku ve dikkatle manama bak!”
Ben de sure-i nur’daki
(1)
¢p
Vr
Qn
’r
Gn
h p
äGn
ƒ'
ª°s
ùdG o
Qƒo
f *n
G
(ilâ-
ahir) ayetinin rasathanesine girip, imanın dürbünüyle bu
ayet-i hasbiyenin en uzak tabakalarına ve şuur-i imanî
hurdebinî ile en ince esrarına baktım, gördüm:
nasıl ki âyineler, şişeler, şeffaf şeyler, hatta kabarcıklar,
güneş ziyasının gizli ve çeşit çeşit cemalini ve o ziyanın
elvan-ı seb’a denilen yedi renginin mütenevvi
Lem’aLar | 563 |
Y
irmi
a
lTıncı
l
em
’
a
mahlûkat:
Allah tarafından yara-
tılanlar.
mana:
anlam.
medar-ı teselli:
teselli kaynağı.
meftuniyet:
meftun olma hâli,
tutkunluk.
mertebe-i nuriye-i hasbiye:
Has-
bünallahü ve ni’me’l-vekîl (Allah
bize yeter, o ne güzel vekildir)
ayetinin mertebesi, derecesi.
mevt:
ölüm.
müfarakat-i hususiye:
bir ferdin
ayrılığı, ölümü.
müfarakat-i umumiye:
kıyamet
vakti.
müracaat:
başvurma.
mütemadî:
sürekli, devamlı.
mütenevvi:
türlü türlü, çeşitli.
rasathane:
gözlem evi.
ruh:
hayatın temeli ve sebebi olan
manevî varlık.
sermediyet:
daimîlik, süreklilik.
sevda:
şiddetli aşk.
suret:
biçim, tarz.
şeffaf:
saydam, parlak.
şuur:
anlayış, idrak.
şuur-ı imanî:
imandan gelen şuur.
tabaka:
kat, katman.
tahribat:
yıkımlar, bozulmalar.
teessür:
kederlenme, üzülme.
tefrik:
birbirinden ayırma.
Zat-ı Hayy-ı Kayyum:
varlığı, diri-
liği her an için olup gökleri ve yer-
leri her an için tutan; her şeye, her
hususta iktidarı yeten zat, Allah.
zeval:
sona erme, yok olma.
ziya:
ışık, nur.
adem:
yokluk.
ahirzaman:
dünyanın son
devresi.
ahir:
son.
aşk-ı mecazî:
nefis ve şehvet
üzerine bina edilmiş aşk.
ayet-i hasbiye:
Hasbünallahü
ve ni’me’l-vekîl (Allah bize ye-
ter, o ne güzel vekildir) ayeti.
âyine:
ayna.
bâkî:
ebedî, daimî.
beka:
bâkîlik, ebedîlik.
cemal:
güzellik.
cemalperest:
güzellik düş-
künü.
cilve:
tecelli.
daimî:
sürekli, devamlı.
elvan-ı seb’a:
yedi renk.
esrar:
sırlar.
fenâ:
yok olma, ölümlülük.
fevkalâde:
olağanüstü.
fıtrat:
yaratılış, tabiat.
galeyan:
coşma, kaynama.
hâdisat:
hâdiseler, olaylar.
harab-ı dünya:
dünyanın yı-
kılması.
hassasiyet-i fevkalâde:
fev-
kalâde hassasiyet.
hengâm:
zaman, sıra.
hurdebin:
mikroskop.
ihtar:
hatırlatma, uyarma,.
ilâahir:
sonuna kadar.
iman:
inanma, itikat.
inkişaf:
açılma, keşfolunma.
kemalât:
faziletler, kemaller,
mükemmellikler.
1.
Allah göklerin ve yerin nurudur. (Nur Suresi: 35.)