(1)
/
?p
ôr
en
Ép
H *G n
?p
Jr
Én
j »
s
à`n
M
(şedde say›l›r) f›kras› dahi makam-›
cifrîsi bin befl yüz k›rk befl olup, kâfirin bafl›nda k›yamet
kopmas›na ima eder.
(2)
*G s
’p
G n
Ör
«n
¨r
dG o
ºn
? r
©n
`j n
’
.
Cây-ı dikkat ve hayrettir ki, üç fıkra bilittifak bin beş yüz
tarihini göstermeleriyle beraber, tam tamına manidar,
makul ve hikmetli bir surette bin beş yüz altıdan tâ kırk
ikiye, tâ kırk beşe kadar üç inkılâb-ı azîmin ayrı ayrı za-
manlarına tetabuk ve tevafuklarıdır.
Bu imalar, gerçi yalnız bir tevafuk olduğundan delil ol-
maz ve kuvvetli değil, fakat birden ihtar edilmesi bana ka-
naat verdi. Hem kıyametin vaktini kat’î tarzda kimse bil-
mez; fakat, böyle imalarla bir nevi kanaat, bir galib-i ihti-
mal gelebilir. Fatiha’da,
(3)
l
º«/
?`n
à°r
ùo
e l
•Gn
öp
U
ashabının taife-i
kübrasını tarif eden
(4)
r
ºp
¡r
«n
?n
Y n
âr
ªn
©r
fn
G n
øj/
ò s
dn
G
fıkrası şeddesiz
bin beş yüz altı veya yedi ederek, tam tamına
(5)
u
?n
ër
dG n
¤n
Y n
øj/
ôp
gÉn
X
fıkrasının makamına tevafuku ve ma-
nasına tetabuku ve şedde sayılsa
(6)
»/
às
`e o
G r
øp
e l
án
Øp
F B Én
W o
?Gn
õn
J n
’
fıkrasına üç manidar farkla tam muvafakati ve manen mu-
tabakatı bu hadisin imasını teyit edip, remiz derecesine
çıkarıyor. Ve müteaddit âyât-ı kur’âniyede
l
º«/
?n
à°r
ùo
e l
•Gn
öp
U
kelimesi, bir mana-i remiz ile
Risaletü’n-Nur
’a manaca ve
cifirce ima etmesi remze yakın bir ima ile,
ashap:
büyük bir meslek veya
mezhep sahibine uyanlar.
âyât-ı Kur’âniye:
Kur’ân’ın ayet-
leri.
bilittifak:
ittifakla, beraberce, el-
birliğiyle.
Cây-ı dikkat ve hayret:
dikkate
değer ve hayret verici şey.
cifir:
harflere verilen sayı kıymeti
ile geleceğe veya geçen hâdisele-
re, ibarelerden tarih veya isme
dair işaretler çıkarmak ilmî.
delil:
bir davayı ispata yarayan
şey, burhan.
Fatiha:
Kur’ân-ı Kerim’in birinci
suresi.
fıkra:
bent, madde, paragraf.
galib-i ihtimal:
kuvvetli ihtimal.
hadis:
Hz. Muhammed’e (asm) ait
söz, emir, fiil veya Hz. Peygambe-
rin onayladığı başkasına ait söz, iş
veya davranış.
hikmet:
İlahî gaye, gizli sebep,
fayda.
ihtar:
hatırlatma, uyarı.
ima:
işaretle anlatma, üstü kapalı
ifade etme.
inkılâb-ı azîm:
büyük inkılâp, bü-
yük ve köklü değişiklik.
kafir:
Allah’ı ve İslamiyeti inkar
eden, dinsiz.
kanaat:
inanma, görüş, fikir.
kat’î:
kesin, şüpheye ve tereddü-
de mahal bırakmayan.
kıyamet:
bütün kâinatın Allah ta-
rafından tayin edilen bir vakitte
yıkılıp mahvolması.
makam:
yer, durak.
makam-ı cifrî:
cifre ait makam,
cifir hesabına göre ulaşılan neti-
ce, sayı değeri.
makul:
akla yakın, akla uygun,
aklın kabul edeceği.
mana-yı remz:
işaretle anlatıl-
mak istenen mana.
manen:
mana bakımından, ma-
naca.
manidar:
nükteli, ince manalı.
mutabakat:
uyma, uygunluk, bir-
birini tutma.
müteaddit:
çeşitli, bir çok.
nevî:
çeşit, tür.
remz:
işaret, gizli ve kapalı bir su-
rette ifade etme.
Risaletü’n-nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin eserleri-
nin adı.
suret:
biçim, şekil, tarz.
şakirt:
talebe, öğrenci.
şedde:
Arapça ve Farsçada iki
defa okunması gereken bir
harfin üzerine konulan ve o
harfi iki defa okutan işaret.
taife-i kübra:
en büyük taife,
topluluk.
tarif:
bir şeyi bütün vasıflarını
içine alacak şekilde anlatma.
tarz:
biçim, şekil.
tetabuk:
birbirine uygun gel-
me, uyma.
tevafuk:
uygunluk; belli sıra,
ölçü ve münasebetler içeri-
sinde birbirine denk gelme.
teyit:
kuvvetlendirme, sağ-
lamlaştırma; doğru çıkarma.
1.
Allah’ın emri (olan kıyamet) gelene kadar.
2.
Gaybı Allah’tan başka kimse bilemez. (Ayetlerden müktebes İslâmî bir kaide.)
3.
Sırat-ı müstakim: İstikametli yol.
4.
Kendilerine nimet ve ihsanda bulunduğun kimseler. (Fatiha Suresi: 7.)
5.
Galibâne hak üzere.
6.
Ümmetimden bir taife devam edecektir. (Buharî, 9:125, 162; Müslim, 1:137, 2:1522, 1524,
1525.)
| 52 | K
astamonu
L
âhiKası