Merhum Hafız Ahmed’in akrabasına benim tarafımdan
taziye ile beraber de ki: Bir iki ay evvel –birden bire dua
ederken, en has akraba ve en hâlis talebelerin dairesine
Hafız Ahmed girdi: “Benim de bu dairede hakkım var”
dedi gibi hissettim. onu o has daire içinde her vakit ma-
nevî kazançlarıma hissedar olmak için bıraktım ve öyle
de kalacak, inşaallah. Ve anladım ki, ikiniz bidayeten, be-
raber
Risale-i Nur
’a hizmetiniz içindir.
Barla’da bütün dostlara selâm.
Üçüncüsü:
sabri kardeş, kıymettar Hulûsî’nin mektu-
bu hem Hulûsî’nin, hem Beşinci Şuaın ehemmiyetini ve
kıymetlerini gösterdiğinden çok beğendim.
evet, Beşinci Şua, umumun ve bilhassa ehl-i ilmin
imanlarını tashih edip kurtarıyor.
Hem sen, hem Hüsrev, Halil İbrahim’den bahsediyor-
sunuz. o zat,
Risale-i Nur
’un ehemmiyetli bir talebesi ve
iktidarlı bir naşiridir, hem haslardandır. sabık hâdisemiz-
den tam bir ihtiyat ve ciddî bir alâkadarlık dersini aldığı
kanaatindeyim. selâmımı ona ve rüfekasına tebliğ edi-
niz.
Dördüncüsü:
Hüsrev kardeş, senin mektubun, benim
meraklarıma (Hasan, Mustafa’lar gibi) bir şifa ve arzula-
rıma bir deva (
Mu’cizat-ı Ahmediye
gibi) ve ümitlerime
bir ziya (re’fet, konyalı sabri gibi) hükmüne geçti.
Hem,
Risale-i Nur
’un muhterem bir talebesi ve has
dairesinde bulunan ahiret hemşirem validenizin hastalığı
ahiret:
dünya hayatından sonra
başlayıp ebediyen devam edecek
olan ikinci hayat.
alâkadar:
ilgili, ilişki.
bidayeten:
ilk olarak, başlangıç-
ta, ilkin.
bilhassa:
özellikle.
ciddî:
gerçek olarak, hakikaten.
deva:
ilaç, çare.
dua:
Allah’a yalvarma, niyaz.
ehemmiyet:
önem, değer, kıy-
met.
ehemmiyetli:
önemli.
ehl-i ilim:
ilim sahipleri, ilim
adamları.
evvel:
önce.
hâdise:
olay.
halis:
samimî, her amelini yalnız
Allah rızası için işleyen.
has:
ileri gelen, seçkin olan.
hemşire:
kız kardeş, bacı.
hissedar:
hisse sahibi, hissesi
olan.
hükmüne:
yerine, değerine.
ihtiyat:
uzak görüşlü olma,
geleceği düşünerek tedbirli
hareket etme.
iktidar:
güç yetme, bir işi ger-
çekleştirmek için gereken
kuvvet.
iman:
inanç, itikat.
inşaallah:
‘Allah izin verirse’
manasında kullanılan bir dua.
kanaat:
inanma, görüş, fikir.
kıymet:
değer.
kıymettar:
kıymetli, değerli.
manevî:
manaya ait, maddî
olmayan.
mu’cizat-ı ahmediye:
Pey-
gamber Efendimizin (asm)
gösterdiği mu’cizelerinin an-
latıldığı On Dokuzuncu Mek-
tup risalesi.
muhterem:
saygı değer, hür-
mete layık, saygın.
naşir:
eser, neşreden, yayın-
layan, dağıtan.
Risale-i nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin
eserlerinin adı.
rüfeka:
arkadaşlar, refikler.
sabık:
geçen, önceki.
selâm:
barış, rahatlık, sela-
met ve esenlik dileme.
talebe:
öğrenci.
tashih:
düzeltme, yanlışını gi-
derme.
taziye:
baş sağlığı dileme, ya-
kını ölen kimseyi teselli etme.
tebliğ:
ulaştırmak, bildirmek.
umum:
bütün, herkes.
valide:
ana, anne.
zat:
kişi, şahıs.
ziya:
ışık, aydınlık, nur.
| 62 | K
astamonu
L
âhiKası