Biz âciz ve asi ve günahkâr hizmetkârlarınızı dahi lü-
tuf ve keremiyle irşada ve hidayete siz üstadımızı rehber
ve mürşit ve vasıta buyurmuştur ki, ebedî minnet ve şük-
ranlarımızı edadan âciz bulunuyoruz.
İşte üstadım, çok kıymetli arkadaşımız ve hizmet-i
kur’âniyede kıymetli refikimiz ve şerikimiz küçük Hüs-
rev ve Mehmed Feyzi’nin mektubundan, başka yerde ve
mahalde mevsimsiz olduğunu idrak ederek, bu hakikî ke-
limeyi ve mübarek ism-i şerifi
Risale-i Nur
’a dahi henüz
zahiren takmak haddim değildir ve istimalinden hazer
ediyorum. Çünkü, üstadımın izin ve müsaadesi olmadık-
ça bu gibi lâkapların kıymeti olamaz. Ancak
Risale-i
Nur
’dan aldığım ilham üzerine muhitimizde birinciliği ih-
raz eden bir kardeşimiz olan Feyzi’nin mektubunda bah-
sedilmesi, sırf hüsn-i niyet ve fart-ı merbutiyet ve sadâ-
katten ve ihlâstan doğmuştur.
Bu izharın hatasından hâdis olan meşguliyetinize se-
bebiyet verdiğimden çok müteessir oldum; af buyurunuz.
İkaz ve irşad edici nimet ve himmet, itabınızla af buyu-
rulmasını ve
Risale-i Nur
’un manevî tokatlarından muha-
faza edilmekliğimizi kemal-i hulûs ile istirham eylerim.
Aziz veKıymetliÜstadım!
Cenab-ı Hakkın lütuf ve keremiyle ve hadsiz ihsanıyla
intisaben hizmet-i kudsiyesinde bulunduğum
Risale-i
Nur
’un maddî ve manevî pek çok kerametlerini ve
bereketlerini aynelyakin görmüş ve lezzetini tatmış olan
bu âciz hizmetkârınızın noksanlarının, hüsn-i niyete ve
hulûs-i kalbine bağışlamanızı rica ederken, bu mübarek
K
astamonu
L
âhiKası
| 69 |
ma.
ihraz:
bir şey kazanma, kesp et-
me, elde etme.
ihsan:
bağışlama, ikram etme, lü-
tuf.
ikaz:
dikkat çekme, uyarma,
uyandırma.
ilham:
belli bilgi vasıtalarına baş-
vurmadan Allah tarafından insa-
nın kalbine veya zihnine indirilen
mana.
intisaben:
emrine girerek, bağla-
narak.
irşat:
doğru yolu gösterme, gaf-
letten uyandırma.
ism-i şerif:
şerefli isim.
istimâl:
kullanma.
istirham:
rica etme.
itap:
azarlama, rencide etme.
izhar:
gösterme, belirtme.
kemal-i hulûs:
tam samimiyet,
sırf Allah rızası için yapmak.
keramet:
ermişçesine yapılan iş,
hareket veya söylenen söz, fikir.
kerem:
cömertlik, lütuf, ihsan,
bağış.
kıymet:
değer.
lâkap:
ünvan.
lütuf:
güzellik, hoşluk, iyilik, ih-
san.
maddî:
madde ile alakalı, cisma-
nî.
mahal:
yer.
manevî:
manaya ait, maddî ol-
mayan.
meşguliyet:
uğraşılan ve meşgul
olunan şey.
minnet:
bir iyilik karşısında yük
altında kalma, kendini manevî
olarak borçlu hissetme.
muhafaza:
koruma.
muhit:
yöre, çevre.
mübarek:
feyizli, bereketli, kutlu.
mürşit:
irşat eden, doğru yolu
gösteren, rehber, kılavuz.
müsaade:
izin.
müteessir:
teessüre kapılan, hü-
zünlü, kederli, mahzun.
nimet:
lütuf, ihsan, bağış.
refik:
arkadaş, yoldaş.
Risale-i nur:
Nur Risalesi, Bediüz-
zaman Said Nursî’nin eserlerinin
adı.
sadâkat:
bağlılık, doğruluk.
sebebiyet:
sebep olma.
şerik:
ortak.
şükran:
iyiliğe karşı gösterilen iyi
tavır, gönül borcu, minnettarlık.
üstad:
öğretici, öğretmen.
vasıta:
aracı.
zahiren:
görünüşte.
âciz:
zayıf, eli yetmez, gücü
yetmez.
asi:
isyan eden, başkaldıran.
aynelyakîn:
gözle görür de-
recede inanma; bir şeyi göre-
rek ve seyrederek bilme.
aziz:
izzetli, muhterem, say-
gın.
bereket:
mübareklik, bolluk,
saadet.
ebedî:
sonu olmayan, daimî,
sürekli.
eda:
ödeme.
fart-ı merbutiyet:
şiddetli
bağlılık, aşırı bağlılık.
günahkâr:
günahlı, günah iş-
lemiş.
hadis:
hudus eden, meydana
gelen, çıkan.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
hakikî:
gerçek.
hazer:
çekinme, sakınma,
uzak durma.
hidayet:
doğru olan, hak
olan:.
himmet:
manevî yardım, ih-
san, lütuf.
hizmet-i kudsiye:
mukaddes
hizmet; kutsal hizmet.
hizmet-i Kur’âniye:
Kur’an
hizmeti.
hizmetkâr:
hizmet yapan
kimse, hizmetçi.
hulûs-i kalp:
kalpten, gönül-
den, içten samimîyet.
hüsnüniyet:
iyi niyet, temiz
kalplilik.
idrak:
akıl erdirme, anlama,
kavrama kabiliyeti.
ihlâs:
samimiyet, bir ameli
başka bir karşılık beklemek-
sizin, sırf Allah rızası için yap-