‡
33
·
Bu günlerde, tefsirin ve onuncu sözün tevafukatına
baktım. kendi kendime dedim ki: Bu ziyade tafsilât is-
raftır. ehemmiyetli meseleler çoktur; vakit zayi olmasın.
Birden ihtar edildi ki: o tevafuk altında çok ehemmi-
yetli bir mesele vardır. Hem madem tevafukta bir ina-
yet-i hassa ve iltifat-ı rahmanî
Risale-i Nur
’a karşı teza-
hür etmiş; o iltifata karşı hiss-i şükran ve memnuniyet ve
müteşekkirâne sevinç ne kadar ifratkârâne de olsa israf
olamaz. Bu ihtar mücmelini iki cihetle izah edeceğim.
Birincisi:
Her şeyde –ne kadar cüz’î de olsa– bir kasıt
ve iradenin cilvesi bulunmasıdır; tesadüf, hakikî olarak
olmamasıdır. evet, kesretin en küçük dağınık ve en ziya-
de tesadüfe verilen kelimattaki hurufatın vaziyetleridir.
Hususan kitabette, madem hiç münasebeti olmayan ve
ihtiyar-ı beşerî karışmayan hurufatın vaziyetlerinde bir
tenasüp, bir nizam bulunuyor; elbette bir irade-i gaybiye
tahtında vaziyetler veriliyor.
Hiçbir şey daire-i ilim ve kudretinden hariç olmadığı
gibi, daire-i irade ve meşietinden dahi hariç değildir ki,
böyle cüz’î ve dağınık şeylerde dahi bir tenasüp gözetili-
yor ve tanzim ediliyor. Ve o tanzim içinde ve irade-i am-
me cilvesinde, bir inayet-i hassa suretinde,
Risale-i Nur
’a
bir imtiyaz nev’inde hususî bir teveccüh ve iltifat görül-
müş. Ben, bu derin meseleyi görmek için
İşaratü’l-İ’caz
tefsirinin tevafukatına dikkat ettim; kat’î bir kanaatle o
sırrı bildim ve hissettim.
cihet:
yön.
cilve:
tecelli, görüntü.
cüz’î:
küçük, az.
daire-i ilim:
ilim dairesi.
daire-i irade ve meşiet:
Cenab-ı
Hakk’a ait irade, arzu, dilek ve iş-
lerin dairesi.
daire-i kudret:
kuvvet, takat, güç
dairesi, Allah’ın ezelî gücünün hâ-
kim olduğu daire.
ehemmiyetli:
önemli.
hakikî:
gerçek.
hariç:
bir şeyin dışı, dışarısı, dışta
kalan.
hiss-i şükran:
teşekkür hissi.
hurufat:
harfler.
hususan:
bilhassa, özellikle.
hususî:
özel.
ifratkârâne:
aşırı giderek.
ihtar:
hatırlatma, uyarı.
ihtiyar-ı beşerî:
insanın ihtiyar,
irade ve tercihi.
iltifat:
ilgi gösterme, yüzünü çe-
virip bakma.
iltifat-ı Rahmanî:
hiç bir şeyi ha-
riç bırakmayarak bütün mahlû-
katına şefkat ve merhamet eden
Cenab-ı Hakkın iltifatı, teveccühü.
imtiyaz:
fark, ayrıcalık, üstünlük.
inayet-i hassa:
özel yardım, Ce-
nab-ı Hakk’ın sevdiği kullarına
yapmış olduğu hususî himayesi
ve yardımı.
irade:
dileme, isteme, bir şeyi ya-
pıp yapmama konusunda için
olan iktidar, güç.
irade-i âmme:
genel irade, güç.
irade-i gaybiye:
gaybî olan iş ve
irade.
israf:
gereksiz yere harcama, ihti-
yaçtan fazlasını harcama, savur-
ganlık.
izah:
açıklama, ayrıntıları ile an-
latma.
kanaat:
inanma, görüş, fikir.
kast:
bir işi bile bile, isteyerek
yapma.
kat’î:
kesin, şüpheye ve tereddü-
de mahal bırakmayan.
kelimat:
kelimeler, sözler.
kesret:
çokluk.
kitabet:
kâtiplik, yazma.
madem:
...den dolayı, böyle ise.
memnuniyet:
memnunluk, se-
vinçli oluş.
mesele:
önemli konu.
mücmel:
öz olarak anlatılmış, kı-
sa ve az sözle ifade edilmiş,
öz, özet.
müteşekkirâne:
müteşekkir
olarak, teşekkür edercesine.
nevi:
çeşit, tür.
nizam:
düzen, düzgünlük; ka-
nun.
Risale-i nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin
eserlerinin adı.
sır:
gizli hakikat, bir şeyin dik-
kat ve tecrübe ile anlaşılan
en ince yanı.
suret:
biçim, şekil, tarz.
tafsilât:
tafsiller, açıklamalar,
izahlar.
taht:
alt.
tanzim:
düzenleme, sıralama,
tertipleme.
tefsir:
Kur’ân-ı Kerîm’i açıkla-
mak maksadıyla yazılan ki-
tap.
tenasüp:
anlamca birbirine
uygun kelimeleri aynı mısra,
beyit veya dörtlükte bir ara-
da kullanma sanatı; uyma,
uygunluk, birbirini tutma.
tesadüf:
rastlantı.
tevafuk:
uygunluk; belli sıra,
ölçü ve münasebetler içeri-
sinde birbirine denk gelme.
tevafukat:
tevafuklar, uy-
gunluklar, raslantılar, birbirine
uygun gelişler.
teveccüh:
yönelme, sevgi, il-
gi.
tezahür:
görünme, belirme,
ortaya çıkma.
vaziyet:
durum.
zayi:
elden çıkmış, zarar, zi-
yan.
ziyade:
fazla, fazlasıyla.
| 76 | K
astamonu
L
âhiKası