galeyan ve ilhad zamanının bu senesine ve bulunduğu-
muz bu tarihe tevafuku ve tetabuku, elbette kuvvetli bir
emaredir ki, bu pek büyük ve geniş ve âmm olan tevhid
ve şahadetin medar-ı nazar ehemmiyetli efradı ve mâsa-
dakları her zamandan ziyade bu şahadete muhtaç, bu
asrın bu vaktinde bulunacaktır. Ve şimdilik o şahadeti te-
sirli bir surette ispat eden
Resaili’n-Nur
o efrattan birisi
ve hususî medar-ı nazar olduğuna pek çok emareler ve
işaretler ve beşaretler vardır.
(2)
$G n
ór
æp
Y o
ºr
?p
©r
dGn
h
(1)
@ p
ÜGn
ƒ°s
üdÉp
H o
ºn
?r
Yn
G *n
G
(3)
o
º«/
µ`n
ër
dG o
º«/
?n
©r
dG n
âr
fn
G n
?s
fp
G BÉ`n
æn
àr
ª s
?n
Y Én
e s
’p
G BÉ`n
æn
d n
ºr
?p
Y n
’ n
?n
fÉn
ër
Ñ°o
S
Hafız Ali (r.h.)
ìí
‡
36
·
BiRdEn ihtaR EdiLEn BiR mEsELE
Ahirzamanda, bir şahsın hatiat ve günahlarının gayet
dehşetli bir yekûn teşkil ettiğine dair rivayetler vardır. es-
kide, acaba adî bir adam, binler adam kadar günah işle-
yebilir mi? Ve o ahir zamanda bildiğimiz günahlardan
başka hangi günahlardır ki, kâinatın hey’et-i mecmu-
asına dokunur, kıyametin kopmasına ve dünyaları baş-
larına harap olmasına sebebiyet verir diye düşünürdüm.
Şimdi bu zamanda müteaddit esbabını gördük.
K
astamonu
L
âhiKası
| 85 |
ihtar:
hatırlatma, uyarı.
ilhad:
islâm inancından dönme,
Allah’ın varlığına ve birliğine inan-
mayış.
ispat:
doğruyu delillerle göster-
me.
kâinat:
evren; yaratılmış olan
şeylerin tamamı, bütün âlemler.
kıyamet:
bütün kâinatın Allah ta-
rafından tayin edilen bir vakitte
yıkılıp mahvolması.
küfran:
iyilik bilmeme, görülen
iyiliği unutma, nankörlük.
mâsadak:
mananın fertleri, an-
lamlardan biri.
medar-ı nazar:
göz önünde bu-
lundurulması gereken.
mesele:
önemli konu.
müteaddit:
çeşitli, bir çok.
Resailü’n-nur:
Nur risalesi, Bedi-
üzzaman Said Nursî’nin eserleri-
nin adı.
rivayet:
Hz. Peygamber’den nak-
ledilen hadis.
sebebiyet:
sebep olma.
suret:
biçim, şekil, tarz.
şahadet:
şahit olma, şahitlik; açık
alamet, işaret.
teşkil:
oluşturma, şekillendirme.
tetabuk:
birbirine uygun gelme,
uyma.
tevafuk:
uygunluk; belli sıra, ölçü
ve münasebetler içerisinde birbi-
rine denk gelme.
tevhid:
Allah’ın bir olduğuna
inanma, birleme.
yekûn:
toplam.
ziyade:
fazla, fazlasıyla.
adî:
basit, bayağı, sıradan.
ahirzaman:
dünyanın son za-
manı ve son devresi, dünya
hayatının kıyamete yakın son
devresi.
âmm:
genel, umumî.
asr:
yüzyıl.
beşaret:
müjde.
dair:
alakalı, ilgili.
dehşetli:
ürkütücü, korkunç.
efrat:
fertler.
ehemmiyetli:
önemli.
emare:
alâmet, belirti, nişan.
esbap:
sebepler, vasıtalar.
galeyan:
coşma, çalkalanma,
azgınlık.
garip:
tuhaf, hayret verici.
gayet:
son derece.
hatiat:
hatalar, yanlışlıklar.
hey’et-i mecmua:
bir şeyin
teferruatına ve cüzlerine ba-
kılmaksızın bütününün gös-
terdiği hâl ve manzara.
hususî:
özel.
1.
Doğruyu ancak Allah bilir.
2.
Gerçek bilgi Allah katındadır. (Ahkaf Suresi: 23.)
3.
Seni her türlü noksandan tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgi-
miz yoktur. Sen her şeyi hakkıyla bilir, her işi hikmetle yaparsın. (Bakara Suresi: 32.)