‡
40
·
ŞeFkAt Yüzünden, esAsAt-I İslÂMİYenİn
HArİCİndekİ Bİd’At Ve dAlÂlet YollArI-
nA sApAnlArI ÇeVİren Bİr HAkİkAttİr.
Şefkat-i insaniye, merhamet-i rabbaniyenin bir cilve-
si olduğundan, elbette rahmetin derecesinden aşmamak
ve rahmeten lilâlemîn zatın
(
AsM
)
mertebe-i şefkatin-
den taşmamak gerektir. eğer aşsa ve taşsa, o şefkat, el-
bette merhamet ve şefkat değildir; belki dalâlete ve ilhâ-
da sirayet eden bir maraz-ı ruhî ve bir sakam-ı kalbîdir.
Meselâ, kâfir ve münafıkların Cehennemde yanmala-
rını ve azap ve cihad gibi hâdiseleri kendi şefkatine sığış-
tırmamak ve tevile sapmak, kur’ân’ın ve edyân-ı sema-
viyenin bir kısm-ı azîmini inkâr ve tekzip olduğu gibi, bir
zulm-i azîm ve gayet derecede bir merhametsizliktir.
Çünkü, masum hayvanları parçalayan canavarlara hima-
yetkârâne şefkat etmek, o bîçare hayvanlara şedit bir
gadr ve vahşî bir vicdansızlıktır. Ve binler Müslümanların
hayat-ı ebediyelerini mahveden ve yüzer ehl-i imanın
sû-i akıbetine ve müthiş günahlara sevk eden adamlara
şefkatkârâne taraftar olmak ve merhametkârâne ceza-
dan kurtulmalarına dua etmek, elbette o mazlum ehl-i
imana dehşetli bir merhametsizlik ve şenî bir gadirdir.
Risale-i Nur
’da kat’iyetle ispat edilmiş ki,
küfür ve da-
lâlet, kâinata büyük bir tahkir ve mevcudata bir zulm-i
azîmdir; ve rahmetin ref’ine ve afatın nüzulüne vesiledir.
Hatta, deniz dibinde balıklar, canilerden şekva ederler ki;
K
astamonu
L
âhiKası
| 91 |
mahv:
yok etme, ortadan kaldır-
ma.
maraz-ı ruhî:
ruhî, psikolojik has-
talık.
masum:
suçsuz, günahsız, saf, te-
miz.
mazlum:
zulüm görmüş, haksızlı-
ğa uğramış.
merhamet-i Rabbaniye:
bütün
varlıkları terbiye ve idare eden
Cenab-ı Hakk’ın merhameti, şef-
kati.
merhametkârâne:
acıyarak,
merhamet göstererek.
mertebe-i şefkat:
şefkat derece-
si.
meselâ:
örneğin.
mevcudat:
mevcutlar, var olan
her şey, mahluklar.
münafık:
nifak sokan, arabozucu;
kalbinde küfrü gizlediği halde
Müslüman görünen.
müthiş:
dehşet veren, ürküten,
dehşetli, korkunç.
nüzul:
inme, iniş, gökten dünya-
ya geliş.
rahmet:
Allah’ın kullarını esirge-
mesi, onlara maddî ve manevî ni-
metler vermesi.
rahmeten li’l-âlemîn:
bütün
âlemlere rahmet olan, Hz. Mu-
hammed (asm).
ref:
kaldırma, giderme.
sakam-ı kalbî:
kalbe ait hastalık,
kalbî illet.
sevk:
yöneltme.
sirayet:
birinden diğerine geçme,
bulaşma.
su-i akıbet:
akıbetin, sonun kötü
oluşu; kötü son.
şedit:
şiddetli.
şefkat:
karşılıksız sevgi besleme,
içten ve karşılıksız merhamet.
şefkat-i insaniye:
insana ait şef-
kat hissi.
şefkatkârâne:
şefkatli ve merha-
metli bir şekilde.
şekva:
şikayet.
şenî:
ahlâk dışı, utanç verici, iğ-
renç.
tahkir:
hakaret etme, küçük gör-
me, şeref ve haysiyetini incitme.
taraftar:
taraflı, bir tarafı destek-
leyen.
tekzip:
yalanlama, yalan olduğu-
nu söyleme.
tevil:
yorumlama, yorum.
vahşî:
ürkütücü, korkutucu.
vesile:
aracı, vasıta.
vicdan:
insanın içindeki, iyiyi kö-
tüden ayırabilen, iyilik etmekten
lezzet duyan ve kötülükten elem
alan manevî his.
zat:
kişi, şahıs.
zulm-i azîm:
büyük zulüm.
afat:
afetler, büyük belâ ve
musibetler.
azap:
günahlara karşı çekile-
cek ceza, eziyet, işkence.
bîçare:
çaresiz, zavallı.
bid’at:
dinin aslında olmayıp
sonradan icat edilen şeyler,
yeni âdet.
cani:
cinayet işlemiş kimse,
acımasız, gaddar.
cihad:
düşmanla savaşma.
cilve:
tecelli, görüntü.
dalâlet:
iman ve İslamiyetten
ayrılmak, azmak.
dehşetli:
ürkütücü, korkunç.
dua:
Allah’a yalvarma, niyaz.
edyan-ı semaviye:
semavî
dinler, Allah tarafından gön-
derilmiş olan hak dinler.
ehl-i iman:
inananlar, iman
sahipleri.
esâsât-ı islamiye:
İslam’ın
esasları.
gadir:
zulüm, hainlik.
gayet:
son derece.
hâdise:
olay.
hakikat:
gerçek, esas.
hariç:
bir şeyin dışı, dışarısı,
dışta kalan.
hayat-ı ebediye:
ebedî ve
sonsuz hayat, ahiret hayatı.
himayetkârane:
korumaya
çalışarak.
ilhad:
islâm inancından dön-
me, Allah’ın varlığına ve birli-
ğine inanmayış.
inkâr:
reddetme, inanmama,
kabul ve tasdik etmeme.
ispat:
doğruyu delillerle gös-
terme.
kafir:
Allah’ı ve İslamiyeti in-
kar eden, dinsiz.
kat’iyet:
kat’îlik, kesinlik.
kısm-ı azim:
büyük kısım.
küfür:
imansızlık, dinsizlik.