Kastamonu Lahikası - page 92

“İstirahatimizin selbine sebep oldular” diye rivayet-i sahi-
ha vardır.
o hâlde kâfirin azap çekmesine acıyıp şefkat eden
adam, şefkate lâyık hadsiz masumlara acımıyor; ve şef-
kat etmeyip ve hadsiz merhametsizlik ediyor demektir.
Yalnız bu var ki, müstahaklara afat geldiği zaman ma-
sumlar da yanarlar, onlara acımamak olmuyor. Fakat,
canilerin cezalarından zarar gören mazlumların hakkın-
da gizli bir merhamet var.
Bir zaman, eski Harb-i Umumîde, düşmanların, ehl-i
İslâma ve bilhassa çoluk ve çocuklara ettikleri katil ve zu-
lümlerinden pek çok müteellim oluyordum. Fıtratımda,
şefkat ve rikkat ziyade olduğundan, tahammülüm hari-
cinde azap çekerdim.
Birden kalbime geldi ki, o maktül masumlar şehid
olup velî olurlar; fânî hayatları, bâkî bir hayata tebdil edi-
liyor; ve zâyi olan malları sadaka hükmünde olup, bâkî
bir mal ile mübadele olur. Hatta o mazlumlar kâfir de ol-
sa, ahirette kendilerine göre o dünyevî afattan çektikleri
belâlara mukabil rahmet-i İlâhiyenin hazînesinden öyle
mükâfatları var ki, eğer perde-i gayp açılsa, o mazlumlar
haklarında büyük bir tezahür-i rahmet görünüp, “Yâ
rabbî! Şükür, elhamdülillâh” diyeceklerini bildim ve kat’î
bir surette kanaat getirdim. Ve ifrat-ı şefkatten gelen şid-
detli teessür ve elemden kurtuldum.
ì@í
afat:
afetler, büyük belâ ve musi-
betler.
ahiret:
dünya hayatından sonra
başlayıp ebediyen devam edecek
olan ikinci hayat.
azap:
günahlara karşı çekilecek
ceza; eziyet, işkence, büyük sı-
kıntı, şiddetli acı.
bâkî:
ebedî, daimî, sürekli ve ka-
lıcı olan.
belâ:
musibet, sıkıntı.
bilhassa:
özellikle.
cani:
cinayet işlemiş kimse, acı-
masız, gaddar.
dünyevî:
dünyaya ait.
ehl-i islâm:
İslâm topluluğu, Müs-
lümanlar.
elem:
dert, üzüntü, maddî-mane-
vî ıztırap.
elhamdülillâh:
Allah’a hamd ol-
sun, Allah’a şükür.
fânî:
ölümlü, geçici.
fıtrat:
yaratılış, tabiat, mizaç, huy.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
harb-i umumî:
genel harp, umu-
mî savaş; 1914-1918 yılları arasın-
da cereyan eden Birinci Dünya
Savaşı.
hariç:
bir şeyin dışı, dışarısı, dışta
kalan.
hazine:
zengin ve değerli kaynak.
hükmünde:
değerinde, yerinde.
ifrat-ı şefkat:
aşırı derecede şef-
kat gösterme.
kâfir:
Allah’ı ve İslamiyeti inkar
eden, dinsiz.
kanaat:
inanma, görüş, fikir.
kat’î:
kesin, şüpheye ve tereddü-
de mahal bırakmayan.
katil:
öldürme.
maktul:
öldürülmüş, katledilmiş,
vurulmuş kimse.
masum:
suçsuz, günahsız, saf, te-
miz.
mazlum:
zulüm görmüş, haksızlı-
ğa uğramış.
mukabil:
karşılık.
mübadele:
değiş-tokuş, karşılıklı
olarak değiştirme.
mükâfat:
iyi bir iş veya hizmet-
ten dolayı verilen şey, ödül.
müstahak:
hak eden, hak etmiş.
müteellim:
elemli, kederli, hü-
zünlü, içi sızlayan.
perde-i gayp:
gayp perdesi, gizli
perde; insanların bilmeyip sadece
Allah’ın bildiği gayp âlemdeki
manevî perde.
rahmet-i ilâhiye:
Allah’ın sonsuz
rahmeti, İlâhî rahmet.
rikkat:
merhamet, acıma, başka-
larının düştüğü durumdan dolayı
müteessir olma hasleti.
rivayet-i sahiha:
sahih olan
rivayet, Peygamberimizden
doğru olarak, sahih olarak
nakledilmiş hadis.
sadaka:
Allah rızası için ihti-
yaç sahibi fakirlere yapılan
yardım.
selb:
ortadan kaldırma, iptal
etme; olumsuzlaştırma.
suret:
biçim, şekil, tarz.
şefkat:
acıyarak ve esirgeye-
rek sevme, içten ve karşılıksız
merhamet.
şehit:
İslâm şeriatine göre
haksız yere öldürülmüş veya
sel, yangın, deprem gibi mu-
sibetlerde hayatını kaybet-
miş mü’min kimse.
şükür:
görülen bir iyiliğe kar-
şı hoşnutluk ve memnunluk
ifade etme, teşekkür.
tahammül:
zor ve güç du-
rumlara karşı koyabilme, kat-
lanma.
tebdil:
değiştirme, dönüştür-
me.
tesir:
etki.
tezahür-i rahmet:
rahmetin
tezahürü; Allah’ın rahmetinin
ortaya çıkması, görünmesi.
velî:
Allah’ın sevgisine, hima-
yesine kavuşmuş, ermiş kim-
seler, Allah dostu, evliya.
ya Rabbî:
Ey her şeyi en gü-
zel şekilde terbiye ve idare
eden Rabb’im.
zayi:
elden çıkmış, zarar, zi-
yan.
ziyade:
fazla, fazlasıyla.
zulüm:
haksızlık, eziyet, iş-
kence.
| 92 | K
astamonu
L
âhiKası
1...,82,83,84,85,86,87,88,89,90,91 93,94,95,96,97,98,99,100,101,102,...478
Powered by FlippingBook