‡
42
·
Aziz, SıddıkKardeşlerim!
size bu defa iki parçayı gönderiyorum.
Birisi:
evvelce bir kısmını size göndermiştim. Şimdi bir
ihtar-ı manevî ile o parça hem tekmil edildi, hem ehem-
miyetli olduğu bildirildi. eski said’in siyasetle münase-
bettar, eski eserlerini görenlere faidesi var; fakat bir par-
ça mahremcedir, lâhikaya girmeli.
İkinci parça:
Manevî bir ihtara binaen,
Risale-i Nur
’un
hizmetine bilmeyerek zarar verebilen bazı yeni eserleri
alan bir kardeşimizi bir ikaz, bir ihtardır ki, sair risale-i
nur talebeleri, vazifelerine halel vermemek için bir tem-
bihtir. Bu da lâhikaya girsin.
Hulûsî-i salis imzasıyla ehemmiyetli ve beni çok mes-
rur eden ve küçük lütfi’nin bir vârisi olan bir zatın
Risa-
le-i Nur
’a kıymettar hizmeti ve tesahubunu beyan eden
bir mektubunu aldım. o zat kimdir? Ben, çok selâm ve
dua ile onu tebrik ediyorum.
gül ve nur Fabrikaları ve Mübarekler başta olarak,
umum kardeşlerime birer birer selâm ediyorum. Bu mem-
leketi tenvir eden ve Cennet kokularıyla rayihalandıran o
fabrikaları Cenab-ı Hak muvaffak ve daim eylesin, âmin.
Biz burada onların parlak nurlarıyla ve şirin güzel koku-
larıyla âlem-i bekanın rayihasını istişmam ediyoruz.
ì®í
âlem-i beka:
sonsuzluk âlemi,
ahiret.
âmin:
Yâ Rabbi! Öyle olsun, ka-
bul eyle!” anlamında duanın so-
nunda söylenir.
aziz:
izzetli, muhterem, saygın.
beyan:
açıklama, bildirme, izah.
binaen:
-den dolayı, bu sebep-
ten.
daim:
devam eden, devamlı, sü-
rekli.
dua:
Allah’a yalvarma, niyaz.
ehemmiyetli:
önemli.
evvelce:
daha önce.
faide:
fayda.
halel:
bozukluk, eksiklik.
ihtar:
hatırlatma, uyarı.
ihtar-ı manevî:
manevî uyarı,
bildirim; Cenab-ı Hakkın ima-
na ve Kur’ân’a ait meseleler-
de kullarını uyarması.
ikaz:
uyarı.
istişmam:
koklama, kokusu-
nu alma.
kıymettar:
kıymetli, değerli.
mahrem:
herkesçe bilinme-
mesi gereken, gizli.
manevî:
manaya ait, maddî
olmayan.
mesrur:
sevinçli, memnun.
muvaffak:
başarmış, başarılı.
mübarek:
feyizli, bereketli,
kutlu.
münasebettar:
ilgili, alâkalı.
nur:
aydınlık, parıltı, ışık.
rayiha:
hoş koku.
Risale-i nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin
eserlerinin adı.
sâir:
diğer, başka, öteki.
selâm:
barış, rahatlık, sela-
met ve esenlik dileme.
sıddık:
çok doğru, dürüst,
hakkı ve hakikati tereddütsüz
kabullenen.
talebe:
öğrenci.
tekmil:
tamamlama, kemâle
erdirme.
tenbîh:
uyarma, uyarı.
tenvir:
nurlandırma, aydınlat-
ma, ışıklandırma.
tesahub:
sahip çıkma, be-
nimseme, koruma.
umum:
bütün.
vâris:
mirasçı.
vazife:
görev.
zat:
kişi, şahıs.
| 96 | K
astamonu
L
âhiKası