sızan bir keramet-i gaybiye bulunduğundan, bizce pek
kıymettar olan bu mühim tevafukatın, günahkâr ve bütün
geçmiş ömrü isyanla dolu bu adî şahsımın o öyle yüksek
ve mukaddes bir heyetin mübarek iki uzvu tarafından
hüsn-i kabul görülerek iltifatlarına mazhar ve kıymetli me-
sai ve hizmet-i kudsiyelerine tevafukla, pek cüz’î ve de-
ğersiz hizmetimize iştirak ederek benimsemek ve kabul
etmek yüksekliğinde bulunmaları, risale-i nur’un kudsî
kerametiyle Cenab-ı rabb-i İzzet’in nihayetsiz eltaf-ı süb-
haniyesinden büyük bir lütf-i rabbanî bulunduğunu şük-
ranla arz eder ve bu kıymetli kardeşlerimizin hizmet-i kud-
siyelerinin denizden bir katre mesabesindeki ve çok ha-
talı ve kıymetsiz ve cüz’î olan hizmetimizin âsâr-ı fiiliyesi
olarak, bugün bendenizi lâyığı bulunmadığım hâlde âciz
ve cahil ve günahkâr şahsiyetim böyle yüksek ve erişil-
mesi muhal olan Ashab-ı resulullah rıdvanullahi Aley-
him ecmain Hazeratının şahsiyet-i maneviyesinin küçük
bir cilvesinin gölgesini temsil eden Mübarekler Heyetinin
iki azasının yüksek iltifatlarına mazhar etmiştir ki, bende-
nizi bu kudsî mazhariyete eriştiren risale-i nur delâletiy-
le kadîr-i Mutlak ve Hâlık-ı Mutlak ve Hâlık-ı zülcelâl’e,
risale-i nur’un hurufatı ve mevcudatın miktarınca
hamdüsena eder ve bu güzîde ve kıymettar Mübarekler
Heyetinin her bir azalarına ve bütün kardeşlerimize ayrı
ayrı ihtiramla minnet ve şükranlarımı arz ederim.
talebeniz ve hiz-
metkârınız
Ahmed Nazif
ì@í
âciz:
zayıf, güçsüz, zavallı.
adî:
basit, bayağı, sıradan.
arz:
sunma.
asar-ı fiiliye:
fiilen yapılan işler.
ashâb-ı Resulullah:
Peygamber
Efendimiz’in (a.s.m) sahabileri.
aza:
üye.
cahil:
bilgisiz, bilmeyen, habersiz.
Cenab-ı Rabb-i izzet:
her şeyi
terbiye ve idare eden, izzet ve
büyüklük sahibi olab Cenab-ı
Hak.
cilve:
tecelli, görüntü.
cüz’î:
küçük, az.
delâlet:
delil olma, gösterme; ala-
met, işaret.
eltaf-ı süphaniye:
süphan olan
Allah’ın lütufları; güzellikleri ve ni-
metleri.
günahkâr:
günahlı, günah işle-
miş.
güzide:
seçkin, mümtaz.
hâlık-ı mutlak:
mutlak yaratıcı
olan, Allah.
hâlık-ı Zülcelâl:
Sonsuz büyüklük
sahibi yaratıcı, Allah.
hamd ü sena:
şükür ve övgü.
hazerat:
hazretler.
heyet:
bir topluluğu meydana
getiren kişilerin bütünü, komite.
hizmet-i kutsiye:
mukaddes hiz-
met; kutsal hizmet.
hizmetkâr:
hizmet yapan kimse,
hizmetçi.
hurufat:
harfler.
hüsn-i kabul:
iyi karşılamak, gü-
zellikle kabul etmek, benimse-
mek.
ihtiram:
hürmet etme, saygı gös-
terme.
iltifat:
güzel sözler söyleyerek bi-
rini samimî olarak okşama.
isyan:
başkaldırma, itaatsizlik,
emre karşı gelme.
iştirak:
katılma, ortak olma.
Kadîr-i mutlak:
hiç bir kayıt ve
şarta tâbi olmaksızın her şeye
gücü yeten sonsuz kudret sahibi,
Allah.
katre:
damla.
keramet:
ermişçesine yapılan iş,
hareket veya söylenen söz, fikir.
kıymet:
değer.
kıymettar:
kıymetli, değerli.
kudsî:
mukaddes, yüce.
kudsî:
mukaddes, yüce.
lütf-u Rabbanî:
bütün âlemleri
tedbir ve terbiye eden Allah’ın
lütfu, ihsanı.
mazhar:
nail olma, şereflenme.
mazhariyet:
nail olma, şeref-
lenme.
mesabe:
derece, menzile,
rütbe.
mesai:
çalışma.
mevcudat:
mevcutlar, var
olan her şey, mahluklar.
minnet:
bir iyilik karşısında
yük altında kalma, kendini
manevî olarak borçlu hisset-
me.
muhal:
imkansız.
mukaddes:
takdis edilmiş,
kutsal, aziz, temiz.
mübarek:
feyizli, bereketli,
kutlu.
mühim:
önemli, ehemmiyet-
li.
nihayetsiz:
sonsuz, sınırsız.
rıdvânullahi aleyhim ecma-
în:
Allah onların hepsinden
razı olsun anlamında dua.
Risale-i nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin
eserlerinin adı.
şahsiyet:
kişilik.
şahsiyet-i maneviye:
mane-
vî şahsiyet, manevî kişilik.
şükran:
iyiliğe karşı gösteri-
len iyi tavır, gönül borcu, min-
nettarlık.
talebe:
öğrenci.
temsil:
bir şeyin sembolü ol-
ma.
tevafuk:
uyma, uygunluk,
birbirine denk gelme.
tevafukat:
tevafuklar, uy-
gunluklar, raslantılar, birbirine
uygun gelişler.
uzuv:
bir topluluğu, bir bütü-
nü meydana getiren üyeler-
den her biri.
| 90 | K
astamonu
L
âhiKası