eden ve o hadisin bir kısım hakikatlerini gözleri gördük-
leri hâlde daha intizar eden zahirî hocaları dahi ikaz et-
mek için, o hadisin, bu zamanda da aynı hakikat ve tam
muvafık ve mahz-ı hak müteaddit manalarından bir ma-
nası çıkmıştır. Şöyle ki:
İsevîlik dini ve o dinden gelen âdât-ı müstemirresini
muhafaza hesabına çalışan bir hükûmet ile, resmî ilânıy-
la, zulmetli pis menafaati için dinsizliğe ve Bolşevizme
yardım edip terviç eden diğer bir hükûmet ki; yine hasis,
pis menfaati için İslâmlarda ve Asya’da dinsizliğin intişa-
rına taraftar olan fitnekâr ve cebbar hükûmetlerle
muharebe eden evvelki hükûmetin şahs-ı manevîsi temes-
sül etse ve dinsizlik cereyanının bütün taraftarları da bir
şahs-ı manevîsi tecessüm eylese, üç cihetle bu müteaddit
manaları bulunan hadisin bu zaman aynen bir manasını
gösteriyor. eğer o galip hükûmet netice-i harbi kazansa,
bu işarî mana dahi bir mana-i sarih derecesine çıkar. eğer
tam kazanmasa da, yine muvafık bir mana-i işarîdir.
Birinci cihet
:
din-i İsevînin hakikîsini esas tutan İse-
vî ruhanîlerin cemaati ve onlara karşı dinsizliği tervice
başlayan cemaat tecessüm etseler, bir minare yüksekli-
ğinde bir insanın yanında, bir çocuk kadar da olamaz.
İkinci cihet
:
resmî ilânıyla, “Allah’a istinat edip
dinsizliği kaldıracağım, İslâmiyeti ve İslâmları himaye ede-
ceğim” diyen bir hükûmet, yüz milyon küsur iken, dört
yüz milyona yakın nüfusa hükmeden bir diğer devlete ve
dört yüz milyon nüfusa yakın ve onun müttefiki olan
Çin’e ve Amerika’ya ve onlar ise zahîr ve müttefik
adat-ı müstemirre:
yerleşmiş
âdetler, sürekli gelenekler.
Bolşevizm:
Hürriyet adına bütün
insanî değerleri tahribe yönele-
rek, hiç bir kanun, ölçü, değer ta-
nımaksızın sosyalist hedeflere
varmayı benimseyen görüş.
cebbar:
zorba.
cemaat:
bir mezhebe veya bir
gruba bağlı olanların oluşturduğu
topluluk.
cereyan:
akım, fikir, sanat veya
siyaset hareketi.
cihet:
yön.
din-i isevî:
Hıristiyanlık, İsevîlik.
evvel:
önce.
fitnekâr:
ortalığı bozmağa çalı-
şan, fitneci, fesat verici, fitne çı-
karmak isteyen.
hadis:
Hz. Muhammed’e (asm) ait
söz, emir, fiil veya Hz. Peygambe-
rin onayladığı başkasına ait söz, iş
veya davranış.
hakikat:
gerçek, esas.
hakikî:
gerçek.
hasîs:
adi, alçak, bayağı.
himaye:
koruma, muhafaza et-
me.
ikaz:
uyarı.
ilân:
yayma, duyurma, bildirme.
intişar:
yayılma, yaygınlaşma,
neşrolunma.
intizar:
bekleme, gözleme.
isevî:
Hz. İsa’nın dininden olanlar.
istinat:
dayanma, güvenme.
işarî:
bir kelimenin açık ma-
nasına bağlı olarak ikinci ve
üçüncü derecede işaret yolu
ile yapılan açıklama.
mahz-ı hak:
hakkın tâ kendi-
si.
mana-i işarî:
yazı ve işaret-
lerle ifade edilen mana.
mana-i sarih:
açık mana, re-
miz ve ima yoluyla değil açık
anlatım.
menfaat:
fayda.
muhafaza:
koruma.
muharebe:
savaşma, savaş.
muvafık:
uygun, münasip.
müteaddit:
çeşitli, bir çok.
müttefik:
ittifak eden, anla-
şan.
müttefik:
ittifak eden, anla-
şan.
netice-i harp:
savaşın netice-
si, sonucu.
resmî:
devlet adına olan.
ruhanî:
islâm dışındaki din-
lerde din adamı, rahip.
şahs-ı manevî:
manevî şahıs,
belli bir kişi olmayıp bir ce-
maatteb meydana gelen ma-
nevî şahıs.
taraftar:
taraflı, bir tarafı des-
tekleyen.
tecessüm:
cisimleşme, cisim
haline gelme.
temessül:
bir şekil ve surete
girme, cisimlenme.
terviç:
revaç verme, kıymet
ve değerini arttırma.
zahîr:
arka çıkan, yardımcı.
zahirî:
görünüşte olan; zahire,
dışa ait olan.
zulmet:
karanlık.
| 100 | K
astamonu
L
âhiKası