paraşütlerle semadan, bir belâ-i semavî gibi nüzul ettiri-
yor; düşmanların arkasına indiriyor; Hazret-i İsa’nın nü-
zulünün maddeten bir misalini gösteriyor.
evet, hadis-i şerifin ifadesiyle, Hazret-i İsa’nın semavî
nüzulü kat’î olmakla beraber; mana-i işarîsiyle başka ha-
kikatleri ifade ettiği gibi, bu hakikate de mu’cizâne işaret
ediyor.
küçük Hüsrev olan Feyzi ve emin’in suali ve ilhahla-
rıyla bazı bîçarelerin imanlarını şübehattan muhafaza ni-
yetiyle bu meseleye dair yalnız bir, iki, üç satır yazmak
niyet edip başlarken, ihtiyarım haricinde olarak uzun
yazdırıldı; hikmetini de anlamadık, “Belki bir hikmeti
var” diye, öylece bıraktık. kusura bakmayınız. Bu fıkra-
da, tashihe ve dikkate vakit bulamadık, müşevveş kaldı.
ì@í
‡
44
·
(2)
/
?p
ór
ªn
ëp
H o
í`u
Ñ°n
ùo
j s
’p
G m
Ar
Àn
T r
øp
e r
¿p
Gn
h @
(1)
o
¬n
fÉn
ër
Ñ°o
S /
¬p
ªr
°SÉp
H
(3)
p
¿'
Gr
ôo
?r
dG p
äÉn
aho
ôo
M p
On
ón
©p
H o
¬o
JÉn
c
n
ôn
Hn
h $G o
án
ªr
Mn
Qn
h r
ºo
µ`r
«n
?n
Y o
?n
Ó°s
ùdn
G
AzizKardeşlerim ve SıddıkArkadaşlarım!
Var olunuz, bahtiyar olunuz. sizin pek ciddî sa’yügay-
retiniz hem burada, hem başka yerlerde şevk ve gayreti
uyandırıyor. Cenab-ı Hakka hadsiz şükür olsun ki, gittik-
çe
Risale-i Nur
’un fütuhatı ziyadeleşiyor. ehl-i iman, ya-
ralarını hissedip, ilâçlarını ondan buluyorlar.
aziz:
izzetli, muhterem, saygın.
bahtiyar:
bahtlı, talihli, mutlu.
bîçare:
çaresiz, zavallı.
ciddî:
mühim, önemli.
dair:
alakalı, ilgili.
ehl-i iman:
inananlar, iman sa-
hipleri.
fıkra:
kısım, fasıl, bölüm.
fütuhat:
zaferler, fetihler, galibi-
yetler.
hadis-i şerif:
Peygamberimizden
aktarılan sözlerin genel adı.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
hakikat:
gerçek, esas.
hariç:
bir şeyin dışı, dışarısı, dışta
kalan.
hikmet:
gaye, maksat.
ihtiyar:
irade, tercih.
ilhah:
israr etme, bir şeyin kabu-
lü için son derece direnme.
iman:
inanç, itikat.
kat’î:
kesin, şüpheye ve tereddü-
de mahal bırakmayan.
maddeten:
madde ve cisim ola-
rak.
mana-i işarî:
yazı ve işaretlerle
ifade edilen mana.
mesele:
önemli konu.
misal:
örnek.
mu’ciz-âne:
mu’cizeli bir şekilde.
muhafaza:
koruma.
müşevveş:
teşevvüşe uğra-
mış, düzensiz, karmakarışık.
niyet:
bir işi yapmayı önce-
den düşünme.
nüzul:
inme, iniş, gökten
dünyaya geliş.
Risale-i nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin
eserlerinin adı.
sa’yügayret:
çalışma ve ça-
balama.
semavî:
semaya ait, gökten
gelen; Allah tarafından olan,
İlahî.
sıddık:
çok doğru, dürüst,
hakkı ve hakikati tereddütsüz
kabullenen.
sual:
soru.
şevk:
keyif, neşe, sevinç.
şübehat:
şüpheler.
şükür:
Allah’ın nimetlerine
karşı memnunluk gösterme,
gerek dil ile gerekse hal ile
Allah’ı hamd etme.
tashih:
düzeltme, yanlışını gi-
derme.
ziyade:
fazla, fazlasıyla.
1.
Her türlü kusur ve noksandan münezzeh olan Allah’ın adıyla.
2.
Hiçbir şey yoktur ki Onu övüp tesbih etmesin. (İsra Suresi: 44.)
3.
Allah’ın selâmı, rahmeti ve berekâtı Kur’ân harfleri adedince üzerinize olsun.
| 102 | K
astamonu
L
âhiKası