bütün dünyaya muhalif olarak fakr-ı hâliyle beraber iz-
zet-i İlâhiye ve izzet-i ilmiyeyi muhafaza için ölümden be-
ter musibetlere karşı göğüs geren, tahammül eden
Risa-
le-i Nur
tercümanı olduğu gibi, zeminde ve semavatta
hikmetle tasarrufatın muammasını açan yine
Risale-i
Nur
olduğu sadık ve musaddaktır. Bu kuvvetli münase-
bet-i maneviyeyi teyit eden bir emaresi de şudur ki:
(1)
p
ºr
?p
©r
dG Gƒo
dho
G
makam-ı cifrîsi iki yüz on dört olup,
Risa-
le-i Nur
’un bir ismi olan
r
¿Én
es
õdG o
™j/
ón
H
’ ın (şeddeli
R
lâm
-ı
aslî sayılır) makamı olan iki yüz on dörde tam tamına
tevafuku ve müellifinin hakikî ve daimî ismi olan
Molla
Said’
in makamı olan iki yüz on beşe birtek farkla tevafu-
ku, elbette bu kelime-i kudsiyenin her asra baktığı gibi,
bu asra da medar-ı nazar bir ferdi
Resaili’n-Nur
olduğu-
na bir emare olduğu gibi;
(2)
p
§r
°ùp
?r
dÉp
H Ék
ªp
FBÉ`n
b p
ºr
?p
©r
dG Gƒo
dho
Gn
h
(okunmayan ikinci
vav
ve
hemze
sayılmaz.) makamı
olan altı yüz bir adediyle,
Risale-i Nur
’un beş yüz doksan
dokuz makamına ve
Resaili’n-Nur
makamına yalnız iki
farkla, iki ismine tevafuku dahi bir emare olduğu; ve
(3)
p
ºr
?p
©r
dG Gƒo
dho
Gn
h o
án
µp
Ä'
` = ?n
ªr
dGn
h n
ƒo
g s
’p
G n
¬'
d p
G =
'
’ o
¬s
`fn
G *G n
óp
¡n
°T
cümle-i tevhidiye-i kudsiyesinin makam-ı cifrîsi ve ebce-
dîsi olan bin üç yüz altmış adediyle,
(HÂşİYe)
tam tamına bu
acip isyan, tuğyan, temerrüt asrının ve garip küfran ve
HaşİYe:
okunmayan iki
hemze
sayılmaz.
acip:
tuhaf, hayrette bırakan.
asır:
yüzyıl.
cümle-i tevhidiye-i kudsiye:
Al-
lah’ın birliği ile ilgili mukaddes,
yüce cümle.
daimî:
sürekli, devamlı.
emare:
alâmet, belirti, nişan.
fakr-i hâl:
hâli, yaşayışı fakirce
olan.
garip:
tuhaf, hayret verici.
hakikî:
gerçek.
haşiye:
dipnot.
hemze:
elif, sessiz elif harfi.
hikmet:
gaye, maksat.
isyan:
başkaldırma, itaatsizlik,
emre karşı gelme.
izzet-i ilâhiye:
Cenab-ı Hakk’ın
sonsuz izzeti, yüce şerefi.
izzet-i ilmiye:
ilmin izzeti, ilmin
gerektirdiği ağırbaşlılık.
kelime-i kudsiye:
yüce, kudsî
söz.
küfran:
iyilik bilmeme, görülen
iyiliği unutma, nankörlük.
lâm-ı aslî:
ke
makam:
durulacak yer, rütbeli
yer.
makam-ı cifrî:
cifre ait makam,
cifir hesabına göre ulaşılan neti-
ce, sayı değeri.
makam-ı ebcedî:
ebcetle ilgili
makam, ebcedî mana, ebcedî he-
sap.
medar-ı nazar:
göz önünde bu-
lundurulması gereken.
muamma:
anlaşılmaz, çözülmesi
güç iş, anlamı gizli ve güç anlaşılır
söz.
muhafaza:
koruma.
muhalif:
zıt, karşıt, aykırı.
musaddak:
tasdik edilmiş, doğru-
lanmış, doğruluğu kabul edilmiş.
musibet:
felaket, bela.
müellif:
eser telif eden, yazan.
münasebet-i manevîye:
manevî
münasebet, yakınlık, irtibat.
Resailü’n-nur:
Nur risalesi, Bedi-
üzzaman Said Nursî’nin eserleri-
nin adı.
Risale-i nur:
Nur Risalesi, Bediüz-
zaman Said Nursî’nin eserlerinin
adı.
sadık:
doğru, gerçek, hakikî olan.
semavat:
semalar, gökler.
şedde:
Arapça ve Farsçada iki de-
fa okunması gereken bir har-
fin üzerine konulan ve o harfi
iki defa okutan işaret.
tahammül:
zora dayanma,
kötü ve güç durumlara karşı
koyabilme, katlanma.
tasarrufat:
tasarruflar, idare
etmeler.
temerrüt:
inatçılık, hakkı ka-
bulde direnme.
tevafuk:
uygunluk; belli sıra,
ölçü ve münasebetler içeri-
sinde birbirine denk gelme.
teyit:
kuvvetlendirme, sağ-
lamlaştırma; doğru çıkarma.
tuğyan:
zulüm, haksızlık ve
küfürde ileri gitme.
zemin:
yeryüzü.
1.
İlim sahipleri. (Âl-i İmran Suresi: 18.)
2.
İlim sahipleri, bütün kâinatı adaletle tedbir ve idare eden... (Âl-i İmran Suresi: 18.)
3.
Bütün kâinatı adaletle tedbir ve idare etmekte olan Allah, Ondan başka ibadete lâyık hiç-
bir ilâh bulunmadığını apaçık delillerle bildirdi. Buna melekler ve ilim sahipleri de şahitlik
ettiler. (Âl-i İmran Suresi: 18.)
| 84 | K
astamonu
L
âhiKası