Kastamonu Lahikası - page 86

ezcümle, müteaddit o vücuhundan radyom ile an-
laşıldı ki, o bir tek adam, bir tek kelime ile bir milyon ke-
bairi birden işler ve milyonlarla insanı dinlettirmekle gü-
nahlara sokar.
evet, küre-i havanın yüz binler kelimeleri birden söy-
leyen ve bir dili olan radyo unsuru, nev-i beşere öyle bir
nimet-i İlâhiyedir ki, küre-i havayı bütün zerratıyla şükür
ve hamdüsena ile doldurmak lâzım gelirken, dalâletten
tevellüt eden sefahat-i beşeriye, o azîm nimeti şükrün ak-
sine istimal ettiğinden elbette tokat yiyecek.
nasıl ki havarik-ı medeniyet namı altındaki ihsanat-ı
İlâhiyeyi bu mim’siz, gaddar medeniyet hüsn-i istimal ile
şükrünü eda edemeyerek tahribata sarf edip küfran-ı ni-
met ettiği için öyle bir tokat yedi ki, bütün bütün saa-
det-i hayatiyeyi kaybettirdi. Ve en medenî tasavvur etti-
ği insanları, en bedevî ve vahşî derekesinden daha aşa-
ğıya indirdi. Cehenneme gitmeden evvel, Cehennem
azabını tattırıyor.
evet, radyonun küllî nimetiyet ciheti, küllî bir şükür ik-
tiza eder; ve o küllî şükür de, Halık-ı Arz ve semavat’ın
kelâm-ı ezelîsinin şimdiki bütün muhataplarına birden
yetiştirmek için, küllî yüz bin dilli semavî bir hafız hük-
münde her vakit kâinatta kur’ân’ı okumalıdır; tâ o nime-
tin küllî şükrünü eda ve o nimeti idame etsin.
.´.¢S
ì®í
azap:
ceza, büyük sıkıntı, şiddetli
acı.
azîm:
büyük.
bedevî:
iptidaî tarzda yaşayan,
medenî olmayan.
cihet:
yön.
dalâlet:
Hak ve hakikatten sap-
ma, doğru yoldan ayrılma, azma.
dereke:
aşağı inen basamak, aşa-
ğı mertebe.
eda:
yerine getirme.
evvel:
önce.
ezcümle:
bu cümleden olarak.
gaddar:
çok fazla zulüm ve hak-
sızlık eden.
hafız:
Kur’ân-ı Kerîm’i tamamen
ezberleyen ve okuyan kimse.
hâlık-ı arz ve semavat:
yeri ve
göğü yaratan, yoktan var eden,
Allah.
hamd:
Allah’a karşı şükran ve
memnuniyetini onu överek bil-
dirme.
havarik-ı medeniyet:
medeniyet
harikaları.
hükmünde:
değerinde, yerinde.
hüsn-i istimal:
iyi ve yerinde kul-
lanma.
idame:
devam ettirme, sürdür-
me.
ihsanat-ı ilâhiye:
İlâhî ihsanlar;
Cenab-ı Hakkın mahlûkatına ih-
san ettiği bütün nimetler, ikram-
lar, hediyeler, bağışlar.
iktiza:
gerektirme, lüzumlu kıl-
ma.
istimâl:
kullanma.
kâinat:
evren; yaratılmış olan
şeylerin tamamı, bütün âlemler.
kebair:
büyük günahlar, cezası
büyük olan günahlar.
kelâm-ı ezelî:
ezelî söz, varlığına
başlangıç olmayan Allah’ın sözü;
Kur’ân-ı Kerîm ayetleri.
Kur’ân:
Allah tarafından vahiy
yoluyla Hz. Muhammed’e indiril-
miş, semavî kitapların sonuncu-
su.
küfran-ı nimet:
nimete karşı
nankörlük etme, Cenab-ı Hakkın
ihsan ettiği nimetleri bilmemek,
hürmetsizlikte bulunmak, nimet-
lere şükürsüzlük.
küllî:
umumî, genel, bütün
olan.
küre-i hava:
hava küresi,
dünyayı kaplayan hava taba-
kası, atmosfer.
medenî:
hayat tarzı, bilgi se-
viyesi bakımından yüksek
durumda bulunan.
muhâtab:
kendisine hitap
olunan, söz söylenilen kimse.
müteaddit:
çeşitli, bir çok.
nam:
ad.
nev-i beşer:
insanoğlu, insan-
lar.
nimet:
lütuf, ihsan, bağış.
nimet-i ilâhîye:
Allah’ın ni-
meti, lütfu, ihsanı.
nimetiyet:
nimetlilik, nimet
oluş.
saadet-i hayatiye:
hayattaki
mutluluk.
sarf:
harcama.
sefahet-i beşeriye:
beşerin
sefaheti, insanların sefahet
içindeki hayatları.
semavî:
semaya ait, gökten
gelen.
senâ:
methetme, övme.
şükür:
Allah’ın nimetlerine
karşı memnunluk gösterme,
gerek dil ile gerekse hal ile
Allah’ı hamd etme.
tahribat:
tahripler, yıkıp boz-
malar.
tasavvur:
düşünce, tasarı.
tevellüt:
doğma, doğum.
unsur:
bir şeyin parçası.
vahşî:
merhametsiz, duygu-
suz; medenileşmemiş, barbar.
vücuh:
vecihler, cihetler, yön-
ler.
zerrat:
zerreler, atomlar.
| 86 | K
astamonu
L
âhiKası
1...,76,77,78,79,80,81,82,83,84,85 87,88,89,90,91,92,93,94,95,96,...478
Powered by FlippingBook