‡
37
·
Aziz, SıddıkKardeşlerim!
sizin, yani nur Fabrikasının sahibi ve Mübarek Ce-
maatin imamının Atabey’den gelen mektupları bizi çok
mesrur eyledi. üç dört ay zarfında, üç dört köyde ümmî-
lerden elli adet kalem
Risale-i Nur
’u yazmaya muvaffak
olmaları, elbette Ali’lerin ve Mustafa’ların şüphesiz hari-
ka bir keramet-i sadâkatleridir. kerametkârâne bu vakıa,
bu havalide risale-i nur Şakirtlerini çok kuvvetle ümit-
lendirdi, ziyade şevk verdi. size de ve o ümmî kâtiplere
de yüz bin bârekâllah.
nur Fabrikasının, gül Fabrikasının
Risale-i Nur
’a de-
rece-i hizmetlerini merak edip sormuştum. ümit ve tah-
minimin pek fevkinde olarak, Hüsrev’in mektubundan,
bin kalemle
Risale-i Nur
’a hizmet haberini ve bilhassa si-
zin de yalnız ümmîlerden birkaç köyde elli kalemin im-
dada yetişmesi bâkî bir hazinenin müjdesi kadar bizi
memnun etti.
Allah sizlerden ebedî razı olsun, âmin. Ve sizi, hizmet-i
imaniye ve kur’âniyede muvaffak eylesin, âmin. Büyük
Hafız Ali’nin, nazif’le tevafuku ve tetabuku, yalnız bir iki
cihetle değil, çok cihetlerle mabeynlerinde tevafuk var.
Umum kardeşlerimize birer birer selâm ederim.
ì@í
K
astamonu
L
âhiKası
| 87 |
razı:
rıza gösteren, hoşnut olan.
Risale-i nur:
Nur Risalesi, Bediüz-
zaman Said Nursî’nin eserlerinin
adı.
selâm:
barış, rahatlık, selamet ve
esenlik dileme.
sıddık:
çok doğru, dürüst, hakkı
ve hakikati tereddütsüz kabulle-
nen.
şakirt:
talebe, öğrenci.
şevk:
keyif, neşe, sevinç.
tetabuk:
birbirine uygun gelme,
uyma.
tevafuk:
uyma, uygunluk, birbiri-
ne denk gelme.
umum:
bütün.
ümmî:
köylü, okumamış, tahsil
görmemiş olan.
vakıa:
olay.
zarfında:
süresince.
ziyade:
fazla, fazlasıyla.
âmin:
Yâ Rabbi! Öyle olsun,
kabul eyle!” anlamında dua-
nın sonunda söylenir.
aziz:
izzetli, muhterem, say-
gın.
bâkî:
ebedî, daimî, sürekli ve
kalıcı olan.
barekallah:
Allah mübarek
etsin, hayırlı ve bereketli ol-
sun.
bilhassa:
özellikle.
cemaat:
topluluk, aralarında
çeşitli bağlar bulunan insanlar
topluluğu.
cihet:
yön.
derece-i hizmet:
hizmet de-
recesi.
ebedî:
sonu olmayan, daimî,
sürekli.
fevkinde:
üstünde.
harika:
olağanüstü.
havali:
bölge, etraf, çevre, ci-
var.
hazine:
zengin ve değerli
kaynak.
hizmet-i imaniye ve Kur’â-
niye:
iman ve Kur’an hakikat-
lerinin ikna edici ve ilmî delil-
lerle anlaşılmasına hizmet et-
me.
imdat:
yardım.
kâtip:
yazan, yazıcı.
keramet-i sadâkat:
sadâkat-
taki, doğruluktaki keramet.
kerametkârane:
kerametli
bir şekilde, keramet gösterir-
cesine.
mabeyn:
ara.
mesrur:
sevinçli, memnun.
muvaffak:
başarmış, başarılı.
mübarek:
feyizli, bereketli,
kutlu.