Kastamonu Lahikası - page 71

bir mürşid-i kâmil ihsan buyur” niyazında iken, bundan
üç sene evvel, yani Hicrî bin üç yüz elli yedi (1357) ve Mi-
lâdî bin dokuz yüz otuz sekiz (1938) senesinde, İnebo-
lu’da bir kahvede, kastamonulu bir zavallı sarhoşun sita-
yişle bahsettiği bir zatın kastamonu’da mevcudiyeti ve
menfî olarak bulunduğunu işittim. dikkat ettim ve tahkik
ve ta’mik ettim. Anladım ki, otuz senedir kalbimde saklı
olarak taşıdığım o zamanki
Said-i Kürdî
olduğunu hay-
retle öğrendim. Ve kalbimdeki sevgi günler geçtikçe
ateşlendiğini hissettiğimden, her tehlikeyi göze alarak zi-
yaret edip, mübarek ellerini öpmek lâzım ve şart olduğu-
nu bildim. Ve ziyaretimde, eski said’in ism-i mübarekle-
ri Bediüzzaman said nursî ve
Risale-i Nur
’un müellifi ve
sahibi olarak buldum. kemal-i aşk ve ihlâs ile sarıldım.
Ve benim yegâne mürşidim ve rehberim ve büyük üsta-
dım o
Risale-i Nur
’dur dedim. Ve bana bu hadsiz ihsana-
tı hidayet ve inayet buyuran Cenab-ı Hakka, kur’ân-ı
Hakîm’in harfleri adedince şükrederek,
(1)
»
u
Hn
Q p
?°r
†n
a r
øp
e Gn
ò'
g ! o
ór
ªn
ër
dn
G
dedim.
(HaşİYe)
Risale-i Nur
’a intisap etmezden evvel, maddî ve dün-
yevî her işlerimizde ve ticarethanemizin kazançlarında ve
şahsî ve hususî işlerimizde
Risale-i Nur
’a intisaptan son-
raki harikulâde farkları ve bereketleri görmekle beraber,
K
astamonu
L
âhiKası
| 71 |
lanma, girme.
ism-i mübarek:
mübarek, bere-
ketli ve kutlu isim.
kemal-i aşk:
aşkın son derecesi;
tam bir aşk, büyük bir aşk.
Kur’ân-ı hakîm:
her ayet ve su-
resinde sayısız hikmet ve fayda-
lar bulunan Kur’ân.
maddî:
madde ile alakalı, cisma-
nî.
menfi:
nefyedilmiş, sürgün edil-
miş, sürgün.
mevcudiyet:
mevcut olma, var-
lık.
milâdî:
Hz. İsa’nın doğumunu
başlangıç alan takvim.
mübarek:
feyizli, bereketli, kutlu.
müellif:
eser telif eden, yazan.
mürşid-i kâmil:
en kâmil, en ol-
gun irşat edici.
mürşit:
irşat eden, doğru yolu
gösteren, rehber, kılavuz.
niyaz:
Allah’a yalvarma ve yakar-
ma.
Risale-i nur:
Nur Risalesi, Bediüz-
zaman Said Nursî’nin eserlerinin
adı.
sitayiş:
övme, övüş, methetme,
sena.
şahsî:
şahsa, kişiye ait, hususî.
şükür:
Allah’ın nimetlerine karşı
memnunluk gösterme, gerek dil
ile gerekse hal ile Allah’ı hamd
etme.
tahkik:
inceleme, araştırma.
ta’mik:
inceden inceye araştırma,
derinliğine araştırma.
ticarethane:
ticaret yeri, ticaret
edilen yer.
üstad:
öğretici, öğretmen.
yegâne:
biricik, tek, yalnız.
zat:
kişi, şahıs.
Bediüzzaman:
zamanın, ça-
ğın eşsiz güzelliği.
bereket:
mübareklik, bolluk,
saadet.
dünyevî:
dünyaya ait.
elhamdülillâh:
Allah’a hamd
olsun, Allah’a şükür.
evvel:
önce.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
harikulâde:
olağanüstü.
haşiye:
dipnot.
hicrî:
tarih başlangıcı olarak
Hz. Muhammed’in hicretini
esas alan takvim.
hidayet:
doğru olan, hak
olan:.
hususî:
özel.
ihlâs:
samimiyet, bir ameli
başka bir karşılık beklemek-
sizin, sırf Allah rızası için yap-
ma.
ihsan:
bağışlama, ikram et-
me, lütuf.
ihsanat:
ihsanlar, bağışlar, ni-
metler.
inayet:
yardım, ihsan, lütuf.
intisap:
mensup olma, bağ-
1.
Ezelden ebede kadar Allah’a hamd ve övgü, şükür ve minnet Allah’a mahsustur. (Metnin
“Elhamdülillah kısmı birçok ayette geçmektedir. Sonraki kısım ise Neml Suresinin 40. aye-
tidir.)
HaşİYe:
evet, bazı ehl-i velâyetin ileride talebesi olacak zatlar, daha
dünyaya gelmeden, hiss-i kablel vukuun inkişafıyla kerametkârâne keş-
fettikleri gibi, risale-i nur’un talebelerinin mühimlerinden birkaç zat
dahi, çok zaman evvel, bir hiss-i kablelvuku ile, ileride said ile alâkadar
bir surette bir nura hizmet edeceğini hissetmişler. İşte onların birisi de
nazif’tir.
1...,61,62,63,64,65,66,67,68,69,70 72,73,74,75,76,77,78,79,80,81,...478
Powered by FlippingBook