radyodan ders almak, kudsî ve mühim vazifelerine de
tam zarar ediyorlar.
risale-i nur Şakirtlerinden
Feyzi, Emin (r.h.)
ì®í
‡
31
·
Ahmed Nazif’in bir fıkrasıdır.
KıymetliÜstadım!
Yüksek şahsiyetinizin aczi ve fakrı içinde inayet-i rab-
baniye ve rahmet-i İlâhiye ile kur’ân-ı Mu’cizülbeyan’ın
i’cazlarını güneşin parlak ve keskin şuaları gibi kalpleri-
mize nüfuz ettiren ve hakaik-ı diniye ve imaniyenin, da-
lâlete yüz tutan zaif ve âciz mü’minlerin halâsı ve selâ-
meti ve hidayete çıkarılmasına hadim ve kudsî
Risale-i
Nur
’un, elbette bir hâdî ve bu zamanın muhtaç bulundu-
ğu bir
sahib-i zuhur
namını taşıyacağı şüphesizdir. Bina-
enaleyh, hem kur’ân’ın tercümanı ve dellâlı ve hem de
bu
Risale-i Nur
’un müellif ve hadim-i yegânesi bulunma-
nız, hem de âciz ve fakir bir nefer iken manevî hizmeti-
nizle müşiriyet derece-i âliyesine terfî ve tefeyyüze istih-
kak kesb etmiş bulunmanızdadır ki; Alîm-i Mutlak, Ha-
kîm-i Mutlak, kàdir-i Mutlak olan zülcelâl Hazretleri, bu
kudsî vazife-i âliyeyi, kıymetsiz gördüğünüz, çok kıymet-
li ve faziletli ve feyizli ve âlî derecelerde yüksek bir dellâ-
la tevdi ve nasip ve bilhassa memur etmiştir.
(1)
»
u
Hn
Q p
?r
°†`n
a r
øp
e Gn
ò'
g
âciz:
zayıf, güçsüz, zavallı.
acz:
zayıflık, güçsüzlük.
âlî:
yüce, yüksek, ulu.
alîm-i mutlak:
sonsuz ve sınırsız
ilim sahibi Allah, hakikî manada
gerçek ilim sahibi olan Allah.
bilhassa:
özellikle.
Binaenaleyh:
bundan dolayı, bu-
nun üzerine.
dalâlet:
Hak ve hakikatten sap-
ma, doğru yoldan ayrılma, azma.
dellâl:
ilan eden, bir haberi du-
yurmak için yüksek sesle bağıra-
rak dolaşan kimse.
derece-i âliye:
yüksek derece.
fakr:
fakirlik, yoksulluk, muhtaç-
lık.
fazilet:
değer, meziyet, iman ve
irfan itibariyle olan yüksek dere-
ce.
feyiz:
bolluk, bereket, ihsan, ba-
ğış.
fıkra:
kısım, fasıl, bölüm.
hâdi:
hidayet veren, doğru yola
ulaştıran.
hâdim:
hademe, hizmetçi.
hâdim-i yegane:
yegane, tek hiz-
metkâr, hizmet eden.
hakaik-ı diniye:
dine ait olan ha-
kikatler.
hakaik-ı imaniye:
imana ait ha-
kikatler, imanî gerçekler.
hakîm-i mutlak:
Sonsuz hikmet
sahibi ve her şeyi her hangi bir
kayda ve şarta bağlı olmaksızın
gayeli ve faydalı yaratan Allah.
halâs:
kurtulma, kurtuluş, sela-
mete erme.
hidayet:
doğru inanç ve yaşayış
üzere olmak.
i’caz:
mucizelik, insanların benze-
rini yapmaktan âciz kaldıkları şe-
yi yapmak.
inayet-i Rabbanîye:
her şeyin
terbiye ve idare eden Cenab-ı
Hakk’ın yardımı.
istihkak:
hak etme, hak kazan-
ma, hakkı olma.
Kàdir-i mutlak:
kudreti mutlak
olan ve her şeye gücü yeten,
sonsuz kudret sahibi olan Allah.
kesb:
kazanma.
kıymet:
değer.
kudsî:
mukaddes, yüce.
Kur’ân:
Allah tarafından vahiy
yoluyla Hz. Muhammed’e indiril-
miş, semavî kitapların sonuncu-
su.
Kur’ân-ı mucizülbeyan:
açıkla-
malarıyla akılları benzerlerini
yapmaktan aciz bırakan Kur’an.
manevî:
manaya ait, maddî ol-
mayan.
müellif:
eser telif eden, yazan.
mühim:
önemli, ehemmiyet-
li.
mü’min:
iman eden, inanan.
müşiriyet:
müşirlik, mareşal-
lik.
nam:
ad.
nefer:
asker, er.
nüfuz:
içe geçme, işleme.
rahmet-i ilâhîye:
Allah’ın
sonsuz rahmeti, İlâhî rahmet.
Risale-i nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin
eserlerinin adı.
sahib-i zuhur:
zamanın sahi-
bi; başa geçen; zamanın ön-
deri.
selâmet:
salimlik, eminlik,
kurtuluş, korku ve endişeden
uzak olma.
şahsiyet:
kişilik.
şakirt:
talebe, öğrenci.
şua:
ışın, bir ışık kaynağından
uzanan ışık telleri.
tefeyyüz:
feyizlenme.
terfi:
yükselme, rütbe alma.
tevdi:
emanet etme.
üstad:
öğretici, öğretmen.
vazife:
görev.
vazife-i âliye:
yüce vazife.
zaif:
zayıf.
Zülcelâl:
celâl sahibi, büyük-
lük, izzet, heybet ve azamet
sahibi Allah.
1.
Bu Rabbimin fazlındandır. (Neml Suresi: 40.)
| 68 | K
astamonu
L
âhiKası