‡
27
·
(2)
/
?p
ó r
ªn
ë
p
H
o
íu
Ñ°n
ùo
j s
’p
G m
A r
Àn
T r
øp
e r
¿p
Gn
h
(1)
@ /
¬p
ªr
°SÉp
H
p
?p
FBÉ°n
Sn
Q p
±ho
ôo
M p
On
ón
©p
H o
¬o
JÉn
c n
ôn
Hn
h $G o
án
ª r
Mn
Qn
h r
ºo
µ` r
«n
?n
Y o
?n
Ó° s
ùdn
G
(3)
p
?Én
«p
?r
dG p
?r
ƒn
j '
‹p
G p
?Én
¡r
an
’r
G p
‘
n
h p
ABG n
ƒn
¡r
dG p
‘
p
án
?`u
ã`n
ªn
ào
ªr
dG Én
¡«/
fÉn
©n
en
h p
Qƒt
ædG
Aziz, Sıddık ve SadıkKardeşlerim!
Bu defa pek çok alâkadar olduğum zatların dört adet
mektupları beni o kadar mesrur etti ve
Risale-i Nur
he-
sabına o kadar memnun eyledi ki, güya yeniden o kah-
raman arkadaşları buldum diye, sürur yaşları çok hüzün-
lerimi sildi. evet, dört mektuba dört cevap yazmak iste-
rim ve hakkınızdır; fakat, samimî ittihadınıza binaen birle
iktifa edildi. Ayrı ayrı beş altı küçük meseleleri beyan edi-
yorum.
Birincisi:
eskiden beri, “iman kurtarmak zamanıdır”
dediğimiz ve ihtiyarım olmadan tekrar ile erkân-ı imani-
yeye dair bürhanlardan tahşidat-ı azîmeyi yaptığımız çok
haklı ve lüzumlu olduğunu zaman gösterdi. size, bir ay
evvel, manevî bir muhaberede,
Risale-i Nur
’un azîm tah-
şidatına dair gaybdan gelen bir cevabı yazmıştım. Bazı
zatlar o fıkrayı
Ayetü’l-Kübra
risalesinin ahirine ilhak et-
tiler.
İkincisi:
Şamlı tevfik kardeş, senin mektubun beni
derinden derine hem müteessir, hem müferrah eyledi,
sende bir hayırlı tahavvülât bulunduğunu ihsas etti.
K
astamonu
L
âhiKası
| 61 |
hüzün:
keder, tasa, gam.
ihsas:
hissetirme, sezdirme.
ihtiyar:
irade, tercih; kendi istek
ve arzularına göre hareket etme.
iktifa:
yeterli bulma, kâfi görme.
ilhak:
ilâve etme, ekleme, katma.
iman:
inanç, itikat.
ittihat:
birleşme, birlik oluştur-
ma.
manevî:
manaya ait, maddî ol-
mayan.
mesele:
önemli konu.
mesrur:
sevinçli, memnun.
muhabere:
haberleşme.
müferrah:
feraha kavuşmuş, gö-
nül huzuruna ermiş.
müteessir:
teessüre kapılan, hü-
zünlü, kederli, mahzun.
Risale-i nur:
Nur Risalesi, Bediüz-
zaman Said Nursî’nin eserlerinin
adı.
sadık:
doğru, gerçek; sözünde,
vaadinde, işinde doğru olan.
samimî:
içten, candan, gönülden.
sıddık:
çok doğru, dürüst, hakkı
ve hakikati tereddütsüz kabulle-
nen.
sürur:
sevinç, mutluluk.
tahavvülât:
tahavvüller, değiş-
meler.
tahşidat:
yığmalar, biriktirmeler,
toplamalar.
tahşidat-ı azîme:
büyük tahşi-
dat, büyük yığınak.
zat:
kişi, şahıs.
ahir:
son.
alâkadar:
ilgili, ilişki.
ayetü’l-Kübra:
en büyük de-
lil, ayet anlamında Risale-i
Nur’da 7. Şua adlı eser.
azîm:
büyük.
aziz:
izzetli, muhterem, say-
gın.
beyan:
açıklama, bildirme,
izah.
binaen:
-den dolayı, bu se-
bepten.
bürhan:
delil, ispat, hüccet.
dair:
alakalı, ilgili.
erkân-ı imaniye:
imana ait
esaslar.
evvel:
önce.
fıkra:
bent, madde, paragraf.
gayp:
gizli olan, görünmeyen
şeyler ve alemler.
güya:
sanki.
1.
Allah’ın adıyla.
2.
Hiçbir şey yoktur ki, Onu övüp Onu tesbih etmesin. (İsra Suresi: 44.)
3.
Kıyamete kadar, Risale-i Nur’un anlayışlarda ve havada temessül eden manaları ve harf-
leri sayısınca Allah’ın selâmı ve berekâtı üzerinze olsun.