Hem, dört vecihle dört nevi ibadet-i makbule hükmün-
de bulunan kitabetinde, hem imanını kuvvetlendirmek,
hem başkalarının imanlarını tehlikeden kurtarmasına ça-
lışmak, hem hadisin hükmüyle bir saat tefekkür bazen
bir sene kadar bir ibadet hükmüne geçen tefekkür-i ima-
niyi elde etmek ve ettirmek, hem hüsn-i hattı olmayan
ve vaziyeti çok ağır bulunan üstadına yardım etmek ile
hasenatına iştirak etmek gibi çok faideleri elde edebilir.
Ben, kasemle temin ederim ki, bir küçük risaleyi kendi-
ne bilerek yazan adam, bana büyük bir hediye hükmüne
geçer. Belki her bir sahifesi bir okka şeker kadar beni
memnun eder.
• İkinci Madde:
Maatteessüf,
Risale-i Nur
’un, iman-
sız ve emânsız cin ve ins düşmanları onun çelik gibi me-
tin kal’alarına ve elmas kılıç gibi kuvvetli hüccetlerine mu-
kabele edemediklerinden çok gizli desiseler ve hafî vası-
talar ile haberleri olmadan yazanların şevklerini kırmak
ve fütur vermek ve yazıdan vazgeçirmek cihetinde şey-
tancasına hücum edip darbe vuruyorlar. Hususan burada
ihtiyaç pek çok ve yazıcılar çok az ve düşmanlar çok dik-
katli, kısmen talebeler mukavemetsiz olduğundan, bu
memleketi o nurlardan bir derece mahrum ediyor.
Benimle hakikat meşrebinde sohbet etmek ve görüş-
mek isteyen adam hangi risaleyi açsa, benimle değil, ha-
dim-i kur’ân olan üstadıyla görüşür ve hakaik-ı imaniye-
den, zevkle bir ders alabilir.
ì®í
K
astamonu
L
âhiKası
| 47 |
mahrum:
bir şeye sahip olama-
yan, yoksun.
meşrep:
gidiş, hareket tarzı, tavır,
tutum, meslek.
metin:
sağlam ve dayanıklı.
mukabele:
karşı gelme, karşı
koyma.
mukavemet:
bir gücün tesirine
karşı koyan güç, direnç.
nevi:
çeşit, tür.
okka:
dört yüz dirhemden oluşan
bir ağırlık ölçüsü birimi, 1283
gram.
Risale-i nur:
Nur Risalesi, Bediüz-
zaman Said Nursî’nin eserlerinin
adı.
sahife:
sayfa.
şevk:
şiddetli arzu, aşırı istek ve
heves.
talebe:
öğrenci.
tefekkür:
derin düşünme; eşya-
nın hakikatini, yaratıcının sırlarını
kavramak ve ibret almak için zih-
nen ve kalben düşünme.
tefekkür-i imanî:
imanla ilgili,
imanî tefekkür, iman gözlüğüyle
bakıp tefekkür etme, imanı kuv-
vetlendirici düşünceler.
temin:
şüpheyi giderme, sağlam-
laştırma.
üstad:
öğretici, öğretmen.
vasıta:
aracı.
vaziyet:
durum.
vecih:
cihet, yön.
cihet:
yön.
cin:
gözle görünmez, lâtif ci-
simlerden ibaret bir yaratık.
desise:
hile, oyun, aldatmaca.
elmas:
çok değerli.
emân:
eminlik, korkusuzluk.
fütur:
zayıflık, gevşeklik,
usanç.
hadim-i Kur’ân:
Kur’ân’a hiz-
met eden, Kur’ân hizmetkârı.
hadis:
Hz. Muhammed’e
(asm) ait söz, emir, fiil veya
Hz. Peygamberin onayladığı
başkasına ait söz, iş veya
davranış.
hafî:
gizli.
hakaik-ı imaniye:
imana ait
hakikatler, imanî gerçekler.
hakikat:
gerçek, doğruluk;
görülen bir şeyin aslı, esası.
hasenat:
güzellikler, iyilikler.
hususan:
bilhassa, özellikle.
hüccet:
delil.
hücum:
saldırma.
hükmünde:
değerinde, yerin-
de.
hükmüne:
yerine, değerine.
hüküm:
dinî kaide, kural.
hüsn-i hat:
güzel yazı, hat.
ibadet-i makbule:
makbul
olan, kabul olunmuş olan iba-
det.
iman:
inanç, itikat.
insî:
insan cinsinden.
iştirak:
katılma, ortak olma.
kal’a:
büyük hisar.
kasem:
yemin, and.
kısmen:
kısmî olarak, bazı
yönden.
kitabet:
yazı yazma.
maatteessüf:
ne yazık ki,
üzülerek belirteyim ki.