hastalıkların kısm-ı azamı,
Risaletü’n-Nur
’un kur’ânî
ilâçlarıyla izale edilebilir diye işaret etmekle beraber, ma-
atteessüf iki yüz sene kadar dünyanın ömrü bâkî kalmış-
sa, bir fırka-i dâlle dahi devam edeceğine ima ediyor.
(1)
Gk
ó«/
©n
°U Gƒo
ªs
ªn
`«n
à`n
a
cümlesi, mana-i işarîsinde, ikinci ema-
renin birinci noktasında
sin
harfi
sad
harfinin altında giz-
lenmesi ve sad görünmesinin iki sebebi var.
Birisi:
said, tam toprak gibi mahviyet ve terk-i enani-
yet ve tevazu-i mutlakta bulunmak şarttır; tâ ki
Risale-
tü’n-Nur
’u bulandırmasın, tesirini kırmasın.
İkincisi:
Şimdiki bataklığa ve manevî tauna sukutun se-
bebi ise, terakki fikrinden neş’et ettiği cihetle, onların
hatalarını gösterip, suud ve terakki Müslüman için ancak
İslâmiyette ve imanlı olmakta olduğuna işaret etmektir.
ì@í
‡
13
·
Kardeşlerim!
Bugünlerde biri
Risaletü’n-Nur
talebelerine, diğeri
bana ait iki mesele ihtar edildi. ehemmiyetine binaen ya-
zıyorum.
Birinci Mesele:
Birinci Şuada, iki üç ayetin işaratında
Risaletü’n-Nur
’un sadık talebeleri imanla kabre girecek-
lerine ve ehl-i Cennet olacaklarına dair kudsî bir müjde
ve kuvvetli bir beşaret bulunduğu gösterilmiştir. Fakat bu
pek büyük meseleye ve çok kıymettar işarete tam kuvvet
K
astamonu
L
âhiKası
| 37 |
kıymettar:
kıymetli, değerli.
kudsî:
mukaddes, yüce.
Kur’ânî:
Kur’ân’a ait, Kur’ân’dan
gelen.
maatteessüf:
ne yazık ki, üzüle-
rek belirteyim ki.
mahviyet:
alçak gönüllülük, ken-
dini değersiz gösterme.
mana-i işarî:
yazı ve işaretlerle
ifade edilen mana.
manevî:
manaya ait, maddî ol-
mayan.
mesele:
önemli konu.
neş’et:
meydana gelme, oluşma,
çıkma.
Risaletü’n-nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin eserleri-
nin adı.
sadık:
doğru, gerçek; sözünde,
vaadinde, işinde doğru olan.
suud:
yukarı çıkma, yükselme.
sükût:
düşme, düşüş, aşağı inme.
talebe:
öğrenci.
taun:
veba.
terakki:
yükselme, ilerleme.
terk-i enaniyet:
benlik ve enani-
yetten vazgeçme.
tevazu-i mutlak:
tam bir alçak
gönüllülük.
ayet:
Kur’ân’ın her bir cümle-
si.
bâkî:
ebedî, daimî, sürekli ve
kalıcı olan.
beşaret:
müjde.
binaen:
-den dolayı, bu se-
bepten.
cihet:
yön.
dair:
alâkalı, ilgili.
ehemmiyet:
önem, değer,
kıymet.
ehl-i Cennet:
Cennet ehli,
Cennetlikler, Cennette bulu-
nanlar veya oraya girmeye
hak kazananlar.
ehl-i dünya:
dünyaya bağlı,
dünya adamı, ahireti düşün-
meyen.
emare:
alâmet, belirti, nişan.
fırka-i dâlle:
sapık fırka, hak
yoldan ayrılmış topluluk, ce-
maat.
ihtar:
dikkat çekme, hatırlat-
ma, uyarı.
ima:
işaretle anlatma, üstü
kapalı ifade etme.
iman:
inanç, itikat.
işarat:
işaretler, alâmetler,
belirtiler.
izale:
giderme, ortadan kal-
dırma.
kısm-ı azam:
büyük kısım,
ekseriyet, çoğunluk.
1.
Toprakla teyemmüm edin. (Nisâ Suresi: 43.)