dellâllığı hesabına kabul olabilir. Yoksa hiç ender hiç
olan şahsım itibarıyla kabule hakkım yok. parlak ve ça-
lışkan kalemiyle hem risaletü’n-nur’un, hem bizim hatı-
ralarımızda çok ehemmiyetli mevki tutan ve yerleşen
Hafız tevfik’in yazdığı
Ayetü’l-Kübra
risalesini münasip
gördüğünüz zamanda gönderirsiniz. dokuz sene yazıla-
rıyla mesrurâne ünsiyet eden gözlerim, hasretle o yazıla-
rı görmek istiyor.
KıymettarHulûsî veHakkıGibiKardeşlerim!
Hakkı’nın dediği gibi, sabri’nin mektupları aynen on-
ların yerine kabul olmuş; o cihette Hulûsî ile muhabere
kesilmemiş, devam ediyor. Hadsiz şükür ve hamdüsena
olsun ki,
Risaletü’n-Nur
gittikçe parlak, harikane fütu-
hat-ı imaniye yapar. kendi kendine, inşaallah, her göre-
nin kalbinde yerleşir, muannitleri susturur. Bir hıfz-ı gay-
bî altında düşmanları şaşırtmış; kör gözleri onu görmü-
yor. İzini bulamadığı hâlde, parlak faaliyetini müşahede
ediyorlar. Bu vakit pek ziyade ihtiyat lâzım.
ì®í
‡
10
·
Aziz, Sıddık, Kıymettar Kardeşlerim ve Hiz-
met-i Kur’âniyede Metin, Ciddî, Çalışkan
Arkadaşlarım!
Yeni bir medar-ı keramet ve inayet ve sürur olan mek-
tubunuzu aldım. Ve
Risaletü’n-Nur
’a ait bir ikram ve ina-
yet-i İlâhiyeyi gösterdi. Şöyle ki:
K
astamonu
L
âhiKası
| 33 |
muannit:
inatçı, ayak direyen.
muhabere:
haberleşme.
münasip:
uygun.
müşahede:
bir şeyi gözle görme,
seyretme.
Risaletü’n-nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin eserleri-
nin adı.
sıddık:
çok doğru, dürüst, hakkı
ve hakikati tereddütsüz kabulle-
nen.
sürur:
sevinç, mutluluk.
şükür:
Allah’ın nimetlerine karşı
memnunluk gösterme, gerek dil
ile gerekse hal ile Allah’ı hamd
etme.
ünsiyet:
alışkanlık, ülfet, dostluk.
ziyade:
fazla, fazlasıyla.
ayetü’l-Kübra:
en büyük de-
lil, ayet anlamında Risale-i
Nur’da 7. Şua adlı eser.
aziz:
izzetli, muhterem, say-
gın.
ciddî:
gerçek olarak, hakika-
ten.
cihet:
yön.
dellâl:
ilân eden, bir haberi
duyurmak için yüksek sesle
bağırarak dolaşan kimse.
ehemmiyetli:
önemli.
fütuhat-ı imaniye:
imanî hiz-
metlerde bulunarak, kalpleri
fethetmek.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
hamdüsena:
şükür ve övgü.
harikane:
olağanüstü bir şe-
kilde.
hasret:
özlem.
hıfz-ı gaybî:
gizli koruma.
hiç ender hiç:
hiç bir şey, bir
hiç kadar.
hizmet-i Kur’âniye:
Kur’ân
hizmeti.
ihtiyat:
uzak görüşlü olma,
geleceği düşünerek tedbirli
hareket etme.
ikram:
bağış, ihsan.
inayet:
yardım, ihsan, lütuf.
inayet-i ilâhiye:
Allah’ın yar-
dımı.
inşaallah:
‘Allah izin verirse’
manasında kullanılan bir dua.
kıymettar:
kıymetli, değerli.
medar-ı keramet:
keramet
sebebi, kaynağı.
mesrurâne:
sevinçli bir şekil-
de, sevinerek, memnun ola-
rak.
metin:
sağlam ve dayanıklı.
mevki:
yer, makam.