Bundan dört beş gün evvel, şiddetli bir taharri ile men-
zilim teftiş edildi. Her tarafa baktıkları hâlde hıfz-ı İlâhî ile
bizi mahzun edecek bir şey bulamadılar. Yalnız
İktisat,
Hastalar, İstiaze
gibi altı yedi risaleyi zararsız buldular.
sonra da Hüsrev’in ezan meselesi gibi müsadere kaide-
lerine tam muhalif olarak noksansız iade ettiler. Ben o
hâdiseden size endişe edip –dağdan dönerken– Abdülme-
cid, sabri, Hüsrev, Hafız Ali ile beraber konuşmak,
“Acaba size de bir taarruz var mı?” diye sormak istedim.
Ve lisanla bağırdım, geldim. Birden emin kapıyı açtı, dör-
dünüzün mübarek mektuplarınızı verdi. Her ikimiz bu
ikram ve taharrideki keramet-i hıfzıyeyi ve Hüsrev’in hi-
lâf-ı me’mul öyle bir istida, öyle bir netice vermesindeki
inayet-i rabbaniyeye aynı zamanda muvafık gördük; ve
“
Risaletü’n-Nur
her vakit inayete mazhardır” diye, şük-
rettik.
Aziz kardeşlerim!
Fihrist
bakıyesinin telifi size havale
edilmişti, taksimü’l-a’mal tarzında yapsanız iyi olur.
Maşaallah, bârekâllah, kalemlerinizin mükemmel ça-
lışmaları devam etmekle beraber tezayüt etmeleri ve hu-
susan sav’da birden çoğalması…
Hacı Hafız’a ve köyüne bin bârekâllah, bizi fevkalâde
mesrur etti. Ve Hüsrev’in tevafuklu yazıları, hususan yal-
dızlı
Mucizat-ı Ahmediye
(
AsM
)
nüshası ve Büyük ve kü-
çük Ali’lerin risaleleri buralarda tatlı, hem çok fütuhatı
var. İnşaallah, o mübarek kalemlerin daha çok fütuhatı
olacak ve göreceğiz.
ì®í
aziz:
izzetli, muhterem, saygın.
bakıye:
artıp kalan.
bârekâllah:
Allah mübarek etsin,
hayırlı ve bereketli olsun.
endişe:
kaygı.
evvel:
önce.
fevkalâde:
olağanüstü.
Fihrist:
tüm risalelerin kısa özet-
leri olan bir eser.
fütuhat:
zaferler, fetihler, galibi-
yetler.
hâdise:
olay.
havale:
bir şeyi başkasının üstü-
ne bırakma.
hıfz-ı ilâhî:
Allah’ın koruması.
hilâf-ı me’mul:
Umulanın tersine,
beklenenin aksine.
hususan:
bilhassa, özellikle.
iade:
geri verme.
ikram:
bağış, ihsan.
inayet:
yardım, ihsan, lütuf.
inayet-i Rabbanîye:
her şeyin
terbiye ve idare eden Cenab-ı
Hakkın yardımı.
inşaallah:
‘Allah izin verirse’ ma-
nasında kullanılan bir dua.
istida:
yardım dileme, isteme, ri-
ca ile talep etme.
kaide:
kural, esas, düstur.
keramet-i hıfziye:
hıfzî keramet,
muhafaza, korunma ile ilgili kera-
met.
lisan:
dil.
mahzun:
hüzünlü, kederli, üzün-
tülü.
maşaallah:
Allah’ın istediği gibi,
Allah’ın istediği olur anlamında
hayret ve memnunluk ifade eden
bir ibare.
mazhar:
bir şeyin çıktığı görün-
düğü yer; nail olma, şereflen-
me.
menzil:
ev, oda, yer.
mesele:
konu.
mesrur:
sevinçli, memnun.
mu’cizat-ı ahmediye:
Pey-
gamber Efendimizin (asm)
gösterdiği mu’cizelerinin an-
latıldığı On Dokuzuncu Mek-
tup risalesi.
muhalif:
muhalefet eden, bir
fiil ve düşünceye karşı zıt dü-
şüncede bulunan.
muvafık:
uygun, münasip.
mübarek:
feyizli, bereketli,
kutlu.
müsadere:
toplatma, elden
alma.
nüsha:
birbirinin aynı olan
suretlerin her biri.
Risaletü’n-nur:
Nur Risalesi,
Bediüzzaman Said Nursî’nin
eserlerinin adı.
şükür:
Allah’ın nimetlerine
karşı memnunluk gösterme,
gerek dil ile gerekse hal ile
Allah’ı hamd etme.
taarruz:
saldırma, sataşma,
ilişme.
taharri:
arama, araştırma.
taksim-i a’mal:
iş bölümü, iş-
lerin paylaşılması.
tarz:
biçim, şekil.
teftiş:
kontrol etme.
telif:
kitap yazma, eser orta-
ya koyma.
tevafuk:
uygunluk; belli sıra,
ölçü ve münasebetler içeri-
sinde birbirine denk gelme.
tezayüt:
artma, çoğalma, zi-
yadeleşme.
yaldız:
süs.
| 34 | K
astamonu
L
âhiKası