(1)
Gv
ôp
°S p
Qƒt
ædG o
êGn
ôp
°S o
OÉn
?o
J
sırrıyla, perde altında gizli parlama-
sına işareti, bizi ihtiyata sevk ve emreder.
Bir meseleye gayet kısacık bir remiz ile zekâvetinize,
fehminize havale ediyorum.
Sual
: Yerin korkudan titremesi ve hiddeti neden ru-
sa gelmiyor ve yalnız…
Cevap
: Çünkü, nesholup tahrif olmuş bir dine karşı
dinsizlik ile ihanet başka; ve hak ve ebedî bir dine karşı
ihanet ise yeri titretiyor, kızdırıyor.
Mukaddeme-i haşriyenin makamatını istiyorsunuz.
Şimdiki vaziyetim hiçbir vecihle müsaade etmediği gibi,
haşre dair yazılan hakikatler, bürhanlar umuma nispeten
ihtiyaca tam kâfi olduğundan, çabuk yazmasına manen
icbar edilmiyorum. Bir parça tehir edildi ve tacil edilme-
di. Hem ben, burada kayıtlar altındayım.
(2)
p
Qho
ô° t
ùdGn
h p
ên
ôn
Ør
dG o
ìÉn
à`r
Øp
e o
ôr
Ñ°s
üdn
G
‡
7
·
(4)
/
?p
ó r
ªn
ë
p
H
o
íu
Ñ°n
ùo
j s
’p
G m
A r
Àn
T r
øp
e r
¿p
Gn
h
(3)
@ o
¬n
fÉn
ër
Ñ°o
S /
¬p
ªr
°SÉp
H
(5)
o
¬o
JÉn
c
n
ôn
Hn
h $G o
án
ªr
Mn
Qn
h r
ºo
µ`r
«n
?n
Y o
?n
Ó°s
ùdn
G
Aziz, Sebatkâr, Fedakâr, SıddıkKardeşlerim!
Evvela
: gelecek bayramınızı tebrik ederim.
(6)
m
ôr
°ûn
Y m
?Én
«n
dn
h @ p
ôr
én
Ør
dGn
h
kasem-i kur’ânî ile fevkalâde kıy-
metleri tahakkuk eden o mübarek gecelerde ve seherler-
de mübarek kardeşlerimin mübarek duaları hem bana,
aziz:
izzetli, muhterem, saygın.
bürhan:
delil, ispat, hüccet.
dair:
alâkalı, ilgili.
dua:
Allah’a yalvarma, niyaz.
ebedî:
sonu olmayan, daimî, sü-
rekli.
evvelâ:
birinci olarak, her şeyden
önce, ilk olarak.
fedakâr:
kendini veya şahsî men-
faatlerini hiçe sayan, feda eden.
fehim:
anlayış.
fevkalâde:
olağanüstü.
gayet:
son derece.
hak:
doğruluk, gerçek, hakikat.
hakikat:
gerçek.
haşir:
kıyametten sonra bütün
insanların bir yere toplanmaları,
Allah’ın ölüleri diriltip mahşere çı-
karması.
havale:
bir şeyi başkasının üstü-
ne bırakma.
hiddet:
öfke, kızgınlık.
icbar:
zorlama, zorla ve isteği dı-
şında yaptırma.
ihanet:
hainlik, kötülük etme.
ihtiyat:
uzak görüşlü olma, gele-
ceği düşünerek tedbirli hareket
etme.
kâfi:
yeter, elverir.
kasem-i Kur’ânî:
Kur’ân’da geçen
yeminler; yemin ayetleri.
kıymet:
değer.
makamat:
makamlar.
manen:
mana bakımından, ma-
naca.
mesele:
konu.
mukaddeme-i haşriye:
haşrin,
yeniden dirilişin başlangıcı.
mübarek:
feyizli, bereketli, kutlu.
müsaade:
izin; elverişli, uygun ol-
ma durumu.
nesih:
geçersiz yapma, ortadan
kaldırma, hükümsüz bırakma.
nispeten:
nispetle, kıyaslayarak.
remiz:
işaret, bir manayı ifade
eden veya bir manaya delâlet
eden işaret ve şekil.
sebatkâr:
sebat eden, sözünde
ve kararında duran, vazgeçme-
yen, sebatlı.
sevk:
yöneltme, gönderme.
sıddık:
çok doğru, dürüst, hakkı
ve hakikati tereddütsüz ka-
bullenen.
sır:
gizli hakikat, bir şeyin dik-
kat ve tecrübe ile anlaşılan
en ince yanı.
sual:
soru.
tacil:
acele ettirme, hızlandır-
ma, çabuklaştırma.
tahakkuk:
gerçekleşme, ke-
sinleşme.
tahrif:
değiştirme, bozma.
tehir:
erteleme, sonraya bı-
rakma.
umum:
bütün, hepsi.
vaziyet:
durum.
vecih:
cihet, yön.
zekâvet:
zekilik; çabuk anla-
ma, kavrama kabiliyeti.
1.
Siracünnur [Nur Kandili] gizliden gizliye yandırılıp intişar eder [yayılır]. (Celcelûtiye)
2.
Sabır, kurtuluş ve sürurun anahtarıdır. (Hadisten iktibas: Keşfü’l-Hafâ, 2:21.)
3.
Her türlü kusur ve noksandan münezzeh olan Allah’ın adıyla.
4.
Hiçbir şey yoktur ki, Onu övüp Onu tesbih etmesin. (İsra Suresi: 44.)
5.
Allah’ın selâmı ve berekâtı üzerinize olsun.
6.
Yemin olsun fecre. • Ve on geceye. (Fecr Suresi 1-2.)
| 30 | K
astamonu
L
âhiKası