‡
11
·
Aziz, Kıymettar, Sadık ve Sebatkâr Kardeşle-
rim!
Fihriste
’yi taksimü’l-a’mal tarzında mütesanit heyetini-
zin şahs-ı manevîsine tevdiiniz çok güzeldir. tam ve dai-
mî bir üstad buldunuz. o manevî üstad, bu âciz kardeşi-
nizden çok yüksektir; daha bana ihtiyaç bırakmıyor.
sabri kardeş, senin rüyan mübarektir ve manidardır.
İnşaallah, zaman onu tabir edecek.
kardeşlerim, sizin hatırınız ve askerliğiniz endişesi için
hâdisat-ı zamana baktım; kalbime böyle geldi:
Menfi esasata bina edilen ve karun gibi
(1)
m
ºr
?p
Y '
¤n
Y o
¬o
à«/
Jho
G BÉ n
ªs
fp
G
deyip, ihsan-ı rabbanî olduğunu bil-
meyip şükretmeyen ve maddiyyun fikriyle şirke düşen ve
seyyiatı hasenatına galip gelen şu medeniyet-i Avrupai-
ye öyle bir semavî tokat yedi ki, yüzer senelik terakkisi-
nin mahsulünü yaktı, tahrip edip yangına verdi.
Avrupa zalim hükûmetleri zulümleriyle, sevr Muahe-
desiyle âlem-i İslâm’a ve merkez-i hilâfete ettikleri ihane-
te mukabil öyle bir mağlûbiyet tokadını yediler ki, dün-
yada dahi bir cehenneme girip çıkamıyorlar, azapta çır-
pınıyorlar.
evet, bu mağlûbiyet, aynen zelzele gibi, ihanetin ceza-
sıdır. Burada çok zatlar kat’iyen hükmediyorlar ki,
Risa-
letü’n-Nur
’un iki merkez-i intişarı olan Isparta ve kasta-
monu vilâyetleri sair yerlere nispeten afat-ı semaviyeden
K
astamonu
L
âhiKası
| 35 |
ve ebedî olduğuna, sonradan ya-
ratılmamış bulunduğuna inanan-
lar, maddeye bağlı kalanlar, mad-
deciler, materyalistler.
mağlûbiyet:
yenilgi, yenilme.
mahsul:
ürün.
manevî:
manaya ait, maddî ol-
mayan.
manidar:
nükteli, ince manalı.
medeniyet-i avrupaiye:
Avru-
pa’ya ait medeniyet, Avrupa me-
deniyeti.
menfi:
olumsuz, müspet olma-
yan.
merkez-i hilâfet:
halifeliğin mer-
kezi, halifelik makamının bulun-
duğu yer.
merkez-i intişar:
yayma, yayıncı-
lık merkezi.
muahede:
iki veya daha çok dev-
let arasında akdedilen anlaşma,
antlaşma.
mukabil:
karşılık.
mübarek:
feyizli, bereketli, kutlu.
mütesanit:
tesanüt eden, birbiri-
ne dayanıp kuvvet alan.
nispeten:
nispetle, kıyaslayarak.
Risaletü’n-nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin eserleri-
nin adı.
sadık:
doğru, gerçek; sözünde,
vaadinde, işinde doğru olan.
sair:
diğer, başka, öteki.
sebatkâr:
sebat eden, sözünde
ve kararında duran, vazgeçme-
yen, sebatlı.
semavî:
semaya ait, gökten ge-
len; Allah tarafından olan, İlâhî.
seyyiat:
seyyieler, fenalıklar, kö-
tülükler.
şahs-ı manevî:
manevî şahıs,
belli bir kişi olmayıp bir cemaat-
ten meydana gelen manevî şahıs.
şirk:
Allah’a ortak koşma, Al-
lah’tan başka yaratıcının bulun-
duğuna inanma.
şükür:
Allah’ın nimetlerine karşı
memnunluk gösterme, gerek dil
ile gerekse hâl ile Allah’ı hamd
etme.
tabir:
yorum, yorumlama.
tahrip:
harap etme, yıkma, boz-
ma.
taksim-i a’mal:
iş bölümü, işlerin
paylaşılması.
tarz:
biçim, şekil, suret.
terakki:
yükselme, ilerleme.
tevdi:
emanet etme.
üstad:
öğretici, öğretmen.
vilâyet:
il.
zalim:
zulmeden, acımasız ve
haksız davranan.
zat:
kişi, şahıs.
zelzele:
yer sarsıntısı, deprem.
zulüm:
haksızlık, eziyet, işkence.
âciz:
zayıf, güçsüz, zavallı.
afat-ı semaviye:
semavî
afetler, semavî musibetler.
âlem-i islâm:
İslâm âlemi, İs-
lâm dünyası.
azap:
ceza, büyük sıkıntı, şid-
detli acı.
aziz:
izzetli, muhterem, say-
gın.
bina:
yapma, kurma.
daimî:
sürekli, devamlı.
endişe:
kaygı.
esasat:
esaslar, kökler, te-
meller.
fihriste:
bir kitapta bulunan
şeyleri sırayla gösteren liste,
katalog.
hâdisat-ı zaman:
içinde ya-
şanılan zamanda meydana
gelen olaylar.
hasenat:
iyi ameller, iyi işler,
hayırlar.
heyet:
kurul, komite.
hükmetme:
karar vermek,
inanca varmak.
ihanet:
hainlik, kötülük etme.
ihsan-ı Rabbanî:
Cenab-ı
Hakkın yarattıklarına vermiş
olduğu bütün nimetler, hedi-
yeler, ikramlar, ücretler.
inşaallah:
‘Allah izin verirse’
manasında kullanılan bir dua.
kat’iyen:
kat’î olarak, kesin
olarak, kesinlikle.
kıymettar:
kıymetli, değerli.
maddiyyun:
maddenin ezelî
1.
Bu servet bilgim sayesinde bana verilmiştir. (Kasas Suresi: 78.)