HüsrevKardeş!
son mektubumda demişim: “Hüsrev’lerin valideleri
sebebiyet verdiler ki, bir seneden ziyade bir vakitten be-
ri bütün talebelerin peder ve valideleri duaya dâhil ol-
muşlar.” sakın yanlış zannetmeyiniz. senin validen gibi,
on seneden beri
Risaletü’n-Nur
’un has şakirtlerinin da-
iresinde bulunan orada çok ahiret hemşirelerim var. on-
lar, yeniden başkalarının duaya dâhil olmalarına sebep
olmuşlar demektir.
size
Risaletü’n-Nur
’un kerametinin bu havalide zuhur
eden çok tereşşuhatından bir iki hâdise beyan ediyorum.
•
Birisi
: Hatip Mehmed (rahmetullâhi aleyh) namında
ciddî bir ihtiyar talebe,
İhtiyarlar Risalesi’
ni yazıyordu. tâ
on Birinci ricanın ahirlerinde ve merhum Abdurrah-
man’ın vefatının tam mukabilinde kalemi,
(1)
n
ƒo
g s
’p
G n
¬'
dp
G n
B
’
yazıp ve lisanı dahi
(2)
*G s
’p
G n
¬'
dp
G n
B
’
diyerek hüsn-i hatime-
nin hatemiyle sahife-i hayatını mühürleyip,
Risaletü’n-
Nur
talebelerinin imanla kabre gireceklerine dâir olan
işarî beşaret-i kur’âniyeyi vefatıyla imza etmiş. rahme-
tullahi aleyh, rahmeten vâsia.
•
İkincisi
: sizin telifiniz olan Fihristenin tashihinde, bir
müstensihin noksan bıraktığı bir sahifeyi tahsin’e de-
dim, “Yaz”; o da yazmaya başladı. simsiyah bir mürek-
kepten ve temiz kalemle, birden, yazdığınız ikinci cilt fih-
ristenin makbuliyetine hüccet olarak, o siyah mürekkep
K
astamonu
L
âhiKası
| 45 |
ler veya tabiatüstü hâdiseler.
lisan:
dil.
makbuliyet:
makbullük, beğenil-
mişlik, geçerlilik.
merhum:
rahmete kavuşmuş, öl-
müş, ölü.
mukabil:
karşılık.
müstensih:
istinsah eden, bir ya-
zının kopyasını çıkarıp çoğaltan.
nam:
ad, isim.
peder:
baba.
rahmeten vâsia:
geniş olan rah-
met, merhamet ve acıma.
rahmetullâhi aleyh:
Allah’ın rah-
meti onun üzerine olsun.
Risaletü’n-nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin eserleri-
nin adı.
sahife:
sayfa.
sahife-i hayat:
hayat sayfası; ha-
yatın devreleri.
sebebiyet:
sebep olma.
şakirt:
talebe, öğrenci.
talebe:
öğrenci.
tashih:
basılacak bir eserin dizgi-
lerini kontrol ederek yanlışları
düzeltme.
telif:
eser yazma.
tereşşuhat:
damlamalar, sızıntı-
lar.
valide:
ana, anne.
vefat:
ölüm.
ziyade:
çok, fazla.
zuhur:
görünme, belli olma, orta-
ya çıkma.
ahir:
son.
ahiret:
dünya hayatından
sonra başlayıp ebediyen de-
vam edecek olan ikinci hayat.
beşaret-i
Kur’âniye:
Kur’ân’ın müjdelemesi.
beyan:
bildirme, açıklama,
söyleme.
ciddî:
ağırbaşlı, hâlleri sakin
olan kişi.
dâhil:
girme, içinde olma.
dair:
alâkalı, ilgili.
dua:
Allah’a yalvarma, niyaz.
fihriste:
bir kitapta bulunan
şeyleri sırayla gösteren liste,
katalog.
hâdise:
olay.
hatem:
mühür, damga.
havali:
bölge, etraf, çevre, ci-
var.
hemşire:
kız kardeş, bacı.
hüccet:
delil.
hüsn-i hatime:
iman ile ahi-
rete gitmek, Kelime-i Şahadet
söyleyerek ölmek.
iman:
inanç, itikat.
işarî:
işaretle ilgili, işaretle
olan.
keramet:
Allah’ın velî kulla-
rında görülen olağanüstü hâl-
1.
Ondan başka hiçbir ilâh yoktur. (Kasas Suresi: 88.)
2.
Allah’tan başka hiçbir ilâh yoktur. (Muhammed Suresi: 19.)