‡
15
·
Aziz ve SıddıkKardeşlerim!
Bayramınızı tebrik ve hizmetinizi takdir ve muvaffakı-
yetinize dua ederek Hâlık-ı rahîm’e hadsiz şükür ederim
ki, sizler gibi sebatkâr ve fedakâr kardeşleri
Risaletü’n-
Nur
’a sahip ve naşir yapmış. Ben sizleri düşündükçe ru-
hum inşirah ve kalbim ferahlarla dolar. daha dünyadan
gitmek benim için medar-ı teessüf olamaz. sizler kaldık-
ça ben yaşıyorum diye, mevte dostâne bakıyorum, ece-
limi telâşsız bekliyorum. Allah sizden ebeden razı olsun.
Âmin, âmin, âmin.
ì@í
‡
16
·
Kardeşlerim!
size lâtif bir hikâye:
Bir zaman, Barla’da bir zat ağaçtan bir kutuda cevizli
bir tatlı bana göndermişti. Mukabilini verdiğim o bir bu-
çuk kilo lokmalardan her gün altışar tane ben kendim
yerdim ve bazen o kadar ve daha ziyade başkalara teber-
rük olarak verirdim. sıddık süleyman bu hâdiseyi belki
tahattur eder. Bir aydan ziyade devam etti. sonra, mer-
hum galib Bey ile hesap ettik, onun beş altı misli bere-
ket, içinde olduğuna kanaatimiz geldi. Ben o vakit de-
dim: “Bu zatta ehemmiyetli bir bereket, bir ihlâs var.”
Şimdi tahmin ve tahattur ediyorum ki, o zat Hacı Hafız
imiş. o acip bereketin şimdi sırrı çıkmış.
(1)
»
u
Hn
Q p
?°r
†n
a r
øp
e Gn
ò'
g ! o
ór
ªn
ër
dn
G
acip:
tuhaf, hayrette bırakan.
âmin:
Yâ Rabbi! Öyle olsun, ka-
bul eyle!” anlamında duanın so-
nunda söylenir.
aziz:
izzetli, muhterem, saygın.
bereket:
bolluk, bereket, gürlük.
dostâne:
dostlukla, dostça.
dua:
Allah’a yalvarma, niyaz.
ebeden:
ebedî ve daimî olarak.
ecel:
her canlının Allah tarafından
takdir edilen ölüm vakti.
ehemmiyetli:
önemli.
fedakâr:
kendini veya şahsî men-
faatlerini hiçe sayan, feda eden.
hâdise:
olay.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
hâlık-ı Rahîm:
sonsuz merhamet
ve şefkat sahibi yaratıcı, Allah.
ihlâs:
samimiyet, bir ameli başka
bir karşılık beklemeksizin, sırf Al-
lah rızası için yapma.
kanaat:
kanma, inanma.
latîf:
güzel, hoş.
medar-ı teessüf:
teessüf ettiren,
eseflenme, beğenmeme sebebi.
merhum:
rahmete kavuşmuş, öl-
müş, ölü.
mevt:
ölüm.
misil:
aynı, eş.
mukabil:
karşılık.
muvaffakıyet:
başarma, başarılı
olma.
naşir:
eser, neşreden, yayın-
layan, dağıtan.
razı:
rıza gösteren, hoşnut
olan.
Risaletü’n-nur:
Nur Risalesi,
Bediüzzaman Said Nursî’nin
eserlerinin adı.
sebatkâr:
sebat eden, sözün-
de ve kararında duran, vaz-
geçmeyen, sebatlı.
sıddık:
çok doğru, dürüst,
hakkı ve hakikati tereddütsüz
kabullenen.
sır:
gizli hakikat, bir şeyin dik-
kat ve tecrübe ile anlaşılan
en ince yanı.
şükür:
Allah’ın nimetlerine
karşı memnunluk gösterme,
gerek dil ile gerekse hal ile
Allah’ı hamd etme.
tahattur:
hatıra gelmek, ha-
tırlamak.
takdir:
kıymet verme, beğen-
me.
teberrük:
bir şeyi bereket ve
saadet vesilesi sayarak almak
veya vermek.
zat:
kişi, şahıs.
ziyade:
çok, fazla.
1.
Allah’a hamd olsun. Bu Rabbimin fazlındandır. (Metnin “Elhamdülillah kısmı birçok ayette
geçmektedir. Sonraki kısım ise Neml Suresinin 40. ayetidir.)
| 42 | K
astamonu
L
âhiKası