‡
3
·
Aziz, Sıddık, Fedakâr VefakârKardeşlerim!
sizler ile muhabere edemediğimin sebebi, fevkalâde bir
dikkat ve tazyik ve tecrit altında bulunduğumdur. Hâlık-ı
rahîm’ime hadsiz şükürler olsun ki, kuvvetli bir sabır ve
tahammülü ihsan ederek suikastlerini akim bıraktı. Bura-
da müfarakat zamanımın her bir ayı bir sene haps-i
münferit hükmünde ezici olduğu hâlde, dualarınız bere-
kâtıyla, inayet-i İlâhiye her günümü bir ay kadar
mes’udâne bir ömre çevirdi. Benim istirahatim cihetinde
merak etmeyiniz; rahmetin iltifatı devamdadır.
Sabri Kardeş!
sabırlı ol; ehemmiyetsiz ve zararsız olan vehmî ve asa-
bî hastalığına ehemmiyet verme. Şifaya dua edilmekle
beraber; zararsız, hatarsızdır. Çünkü, eğer hatırat seyyie
ise, nasıl ki âyinede temessül eden pislik, pis değil ve âyi-
nedeki yılan sureti ısırmaz ve ateşin timsali yakmaz; öyle
de, kalbin ve hayalin âyinelerinde rızasız, ihtiyarsız gelen
pis ve çirkin ve küfrî hatıralar zarar vermezler. Çünkü,
ilm-i usulde
tasavvur-i küfür, küfür değil ve tahayyül-i şe-
tim, şetim olmaz.
Hasene ise; nuranî olduğundan,
tasavvur ve tahayyülü dahi hasenedir. Çünkü, âyinede nu-
ranînin timsali ziya verir, hasiyeti var; kesifin misali
ölüdür, hayatsızdır, tesiri yoktur. eğer sair teellümat-ı
ruhaniye ise, sabra, mücahedeye alıştırmak için rabbanî
bir kamçıdır. Çünkü, emn ve ye’sin vartasına düşmemek
hikmetiyle havf ve reca muvazenesinde sabır ve şükürde
akim:
neticesiz, sonu yok, başarı-
sız.
asabî:
sinirle ilgili.
âyine:
ayna.
aziz:
izzetli, muhterem, saygın.
berekât:
bolluklar, bereketler.
cihet:
yön.
dua:
Allah’a yalvarma, niyaz.
ehemmiyet:
önem, değer, kıy-
met.
ehemmiyetsiz:
önemsiz.
emn:
güven, eminlik, korkusuz-
luk.
fedakâr:
kendini veya şahsî men-
faatlerini hiçe sayan, feda eden.
fevkalâde:
olağanüstü.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
hâlık-ı Rahîm:
sonsuz merhamet
ve şefkat sahibi yaratıcı, Allah.
haps-i münferit:
tek başına olan
hapis.
hasene:
güzel ve hayırlı iş.
hasiyet:
hususî fayda, özellik.
hatar:
tehlike.
hatırat:
hatıralar, anılar.
havf:
korku, korkma.
hikmet:
gizli sebep, gaye.
ihsan:
bağışlama, ikram etme, lü-
tuf.
ihtiyarsız:
irade ve istem dışı.
ilm-i usul:
bir inanç ya da ilmin
esaslarını ortaya koyan ilim; ilim
metodolojisi.
iltifat:
ilgi gösterme, yüzünü çe-
virip bakma.
inayet-i ilahiye:
Allah’ın yardımı.
istirahat:
dinlenme, rahatlama.
kesif:
kaba, yoğun, şeffaf olma-
yan.
küfrî:
küfürle ilgili, Allah’ı inkârla
alâkalı.
küfür:
Allah’ın varlığına, birliğine
inanmama, müşriklik, imansızlık.
mes’udâne:
mutlu bir şekilde,
saadet içerisinde.
misal:
benzer, örnek.
muhabere:
haberleşme.
muvazene:
denge.
mücahede:
savaşma, mücadele.
müfarakat:
uzaklaşma, ayrılık.
nuranî:
nurlu, ışıklı, parlak, mü-
nevver.
Rabbanî:
terbiye ve idare eden
Cenab-ı Hakka ait.
rahmet:
Allah’ın kullarını esirge-
mesi, onlara maddî ve manevî ni-
metler vermesi.
reca:
umma, ümit hâli.
rıza:
kendi isteği ile davranma.
sabır:
dayanma, katlanma, zor-
luklara dayanma gücü.
sair:
diğer, başka, öteki.
seyyie:
kötü, çirkin.
sıddık:
çok doğru, dürüst, hakkı
ve hakikati tereddütsüz kabulle-
nen.
| 22 | K
astamonu
L
âhiKası
suikast:
birini öldürmeye
kast etme, birini öldürmek
kastıyla sinsice plan kurma.
suret:
biçim, görünüş.
şetim:
sövme, küfür.
şifa:
bedenî ve ruhî bir hasta-
lığın son bulması, sağlığına
kavuşma.
şükür:
Allah’ın nimetlerine
karşı memnunluk gösterme,
gerek dil ile gerekse hal ile
Allah’ı hamd etme.
tahammül:
zor ve güç du-
rumlara karşı koyabilme, kat-
lanma.
tahayyül:
hayale getirme,
hayalinde canlandırma.
tahayyül-i şetm:
sövmeyi
aklından geçirme, sövmeyi
hayal etme.
tasavvur:
bir şeyi zihinde şe-
killendirme, düşünme.
tasavvur-i küfür:
küfrün ta-
savvuru, inkârı zihninden ge-
çirme.
tazyik:
zorlama, baskı.
tecrit:
hücre hapsi; bir kişinin
başkalarıyla olan ilişkisini
kesme.
teellümat-ı ruhaniye:
ruha
ait elemler, üzüntüler, keder-
ler.
temessül:
bir şekil ve surete
girme, cisimlenme.
timsal:
resim, suret, şekil.
varta:
tehlike, büyük tehlike.
vefakâr:
vefalı, vefa gösteren.
vehmî:
vehimle ilgili, aslında
var olmadığı hâlde varmış gi-
bi görülen her hangi bir şeye
ait.
yeis:
ümitsizlik.
ziya:
ışık, aydınlık, nur.