İman ve Küfür Muvazeneleri - page 93

dördüncüsü
: İnsan-ı mü’mine nur-i iman ile göste-
rir ki, mevt idam değil, tebdil-i mekândır; kabir ise, zulü-
matlı bir kuyu ağzı değil, nuraniyetli âlemlerin kapısıdır.
dünya ise, bütün şaşaasıyla, ahirete nispeten bir zindan
hükmündedir. elbette, zindan-ı dünyadan bostan-ı cina-
na çıkmak ve müz’iç dağdağa-i hayat-ı cismaniyeden
âlem-i rahata ve meydan-ı tayeran-ı ervaha geçmek ve
mahlûkatın sıkıntılı gürültüsünden sıyrılıp huzur-i rah-
man’a gitmek, bin can ile arzu edilir bir seyahattir, belki
bir saadettir.
(1)
Beşincisi
: kur’ân’ı dinleyen insana, kur’ân’daki
ilm-i hakikati ve nur-i hakikatle dünyanın mahiyetini bil-
dirmekliğiyle, dünyaya aşk ve alâka pek manasız olduğu-
nu anlatmaktır.
(2)
Yani, insana der ve ispat eder ki:
dünya bir kitab-ı Samedanîdir.
Huruf ve kelimatı ne-
fislerine değil, belki başkasının zat ve sıfât ve esmasına
delâlet ediyorlar. öyle ise manasını bil, al; nukuşunu bı-
rak, git.
Hem bir mezraadır.
(3)
ek ve mahsulünü al, muhafa-
za et; müzahrefatını at, ehemmiyet verme.
Hem birbiri arkasında daim gelen geçen âyineler
mecmuasıdır.
öyle ise onlarda tecelli edeni bil, envarını
gör ve onlarda tezahür eden esmanın tecelliyatını anla
ve müsemmalarını sev; ve zevale ve kırılmaya mahkûm
olan o cam parçalarından alâkanı kes.
Hidayet ve dalâlet Mukayeseleri
| 93 |
o
n
Y
edinCi
S
öz
ilm-i hakikat:
gerçekleri, doğruları
gösteren ilim.
insan-ı mü’min:
iman etmiş insan,
Müslüman insan.
kabir:
mezar.
kelimat:
kelimeler.
kitab-ı samedanî:
hiçbir şeye
muhtaç olmayan Allah’ın yarattığı
ve bir kitap gibi manalar ifade
eden dünya, kâinat, bütün evren.
kur’ân:
Allah’ın kelâmı, sözleri.
mahiyet:
özellik.
mahlûkat:
yaratılmış varlıklar.
mahsul:
ürün.
manasız:
saçma, anlamsız.
mecmua:
toplanılıp biriktirilmiş,
düzenlenmiş şeylerin hepsi.
mevt:
ölüm.
meydan-ı tayeran-ı ervah:
ruhla-
rın uçuştuğu meydan.
mezraa:
ziraat yapılacak yer, tarla.
muhafaza:
koruma, saklama.
müsemma:
isimlendirilmiş.
müzahrefat:
süprüntüler, pislikler,
çöpler.
müz’iç:
usanç veren, sıkan, rahat-
sız eden.
nefislerine:
kendilerine.
nispeten:
kıyasla, göre.
nukuş:
nakışlar, süsler, işlemeler.
nuraniyetli:
nurlu, aydınlık.
nur-i hakikat:
gerçeğin aydınlığı.
nur-i iman:
imandan gelen doğru
bakış açısı.
saadet:
mutluluk.
seyahat:
yolculuk.
sıfat:
vasıf, özellik.
şaşaa:
parlaklık, gösteriş, debde-
be.
tebdil-i mekân:
yer değiştirme.
tecelli:
belirme.
tecelliyat:
tecelliler, Cenab-ı Hak-
kın yarattığı bütün sanatlarda gö-
rünen, beliren güzellikler.
tezahür:
açığa çıkan.
zat:
şahıs.
zeval:
sona erme.
zindan hükmünde:
hapishane gi-
bi; karanlıklı, sıkıntılı bir yer gibi.
zindan-ı dünya:
dünya zindanı.
zulümat:
karanlık.
ahiret:
ebedî hayat yeri.
alâka:
ilgi.
âlem:
dünya.
âlem-i rahat:
rahat âlemi.
bostan-ı cinan:
cennet bahçe-
leri.
dağdağa-i hayat-ı cismaniye:
maddî hayatın gürültülü sıkın-
tısı.
daim:
sürekli.
delâlet:
işaret, delil olma.
ehemmiyet:
önem.
envar:
nurlar.
esma:
isimler.
huruf:
harfler.
huzur-i rahman:
Allah’ın hu-
zuru.
idam:
yok oluş.
1.
Bkz. Bakara Suresi: 155; Âl-i İmran Suresi: 14; Nisâ Suresi: 74, 94; Tevbe Suresi: 38; Nahl Su-
resi: 30, 122; Furkan Suresi: 15; Ankebut Suresi: 64; Muhammed Suresi: 36; A'lâ Suresi: 16.
2.
Bkz. Bakara Suresi: 201; Âl-i İmran Suresi: 14, 148; Nisa Suresi: 94, 134; Yunus Suresi: 24; Kehf
Suresi: 45-46; Tâhâ Suresi: 131; Ra'd Suresi: 26; Kasas Suresi: 60; Mü'min Suresi: 39; Zuhruf
Suresi: 35; Zilzal Suresi: 7-8.
3.
Bkz. Aclûnî, Keşfü'l-Hafâ, 1:495; Aliyyülkarî, Esraru'l-Merfua, s. 205.
1...,83,84,85,86,87,88,89,90,91,92 94,95,96,97,98,99,100,101,102,103,...412
Powered by FlippingBook