W
(1)
n
Ú/
? p
a '
’r
G t
Öp
Mo
G B
'
’ n
?Én
b n
? n
an
G BÉ s
ª n
? n
a
$G p
?«/
?n
N r
øp
e ( n
Ú/
? p
a '
’r
G t
Öp
Mo
G B
'
’ ) o
»r
©n
f p
ÊÉn
µr
Hn
G r
ón
?n
d
İbrahim Aleyhisselâmdan sudûr ile, kâinatın zeval ve
ölümünü ilân eden na’y-i
(2)
n
Ú/
? p
a '
’r
G t
Öp
Mo
G B
'
’
beni ağlattırdı.
$G p
¿ƒo
Äo
°T r
øp
e m
äÉn
«p
cÉn
H m
äG n
ôn
£n
b »/
Ñr
?n
b o
ør
«n
Y r
âs
Ñn
°ü n
a
onun için kalp gözü ağladı ve ağlayıcı katreleri döktü.
kalp gözü ağladığı gibi, döktüğü her bir damlası da, o
kadar hazindir, ağlattırıyor. güya kendisi de ağlıyor. o
damlalar, gelecek Farisî fıkralardır.
$G p
? n
Ón
c /
‘ x
»p
Ñn
f r
…n
G m
º«/
µn
M r
øp
e m
? n
Ón
c p
Ò°/
ùr
Øn
àp
d
İşte o damlalar ise, nebî-i peygamber olan bir hakîm-i
İlâhînin, kelâmullah içinde bulunan bir kelâmının bir ne-
vi tefsiridir.
r
܃o
Ñ r
ë n
e r
¿ n
ó o
°T r
ºo
cz?n
ór
dƒ o
a o
G{ âr
°SÉn
Ñj/
R /
?n
‰
güzel değil batmakla gaip olan bir mahbup. Çünkü,
zevale mahkûm, hakikî güzel olamaz; aşk-ı ebedî için ya-
ratılan ve âyine-i samed olan kalp ile sevilmez ve
sevilmemeli.
Hidayet ve dalâlet Mukayeseleri
| 103 |
o
n
Y
edinCi
S
öz
ibrahim aleyhisselâm:
Hz. İbra-
him peygambere selâm olsun.
ilân etmek:
açıklamak.
kâinat:
bütün evren.
katre:
damla.
kelâm:
söz.
kelâmullah:
Kur’ân-ı Kerîm.
mahbup:
sevilen.
nay:
inlemek, feryat etmek.
nebî-i Peygamber:
kendisine ki-
tap verilmeyen peygamber, İbra-
him Aleyhisselâm.
nevi:
çeşit.
sudûr:
meydana çıkma.
tefsir:
açıklama.
zeval:
son erme, bitme.
aşk-ı ebedî:
sonsuz olan Al-
lah’ın sevgisi.
âyine-i samed:
Allah’ın Sa-
med isminin belirdiği yer.
en’am suresi:
Kur’ân’ın altıncı
suresi.
farisî:
Farsça, İran dili.
fıkra:
paragraf, bölüm.
gaip:
görünmez, kayıp.
hakîm-i ilâhî:
İlâhî hikmetle
şereflenen peygamber.
hazin:
hüzünlü, acıklı.
1.
Rahman ve Rahîm olan Allah’ın adıyla. • Yıldız battığında ise, “Ben batıp gidenleri sevmem”
dedi. (En’am Suresi: 76.)
2.
Batıp gidenleri sevmem. (En’am Suresi: 76.)
