r
¿G n
ór
Lp
h r
ón
fn
R ?/
e z
n
Ú/
? p
a '
’r
G t
Öp
Mo
G B
'
’
{ p
Ú/
fn
G ,r
On
QG n
O ?/
e r
QGn
õ«/
a p
ôr
µ p
a
esbap içine dalan fikr-i insanî, şu zelzele-i zeval-i dün-
yadan hayrette kalıp me’yusâne fizar ediyor. Vücud-i ha-
kikî isteyen vicdan, İbrahimvari,
(1)
n
Ú/
? p
a '
’r
G t
Öp
Mo
G B
'
’
eniniy-
le mahbubat-ı mecaziyeden ve mevcudat-ı zaileden kat-ı
alâka edip, Mevcud-i Hakikî’ye ve Mahbub-i sermedî’ye
bağlanıyor.
?/
fÉ n
a r
Rn
G Or
ô n
a r
ôn
g r
Qn
O :¬p
c
+
r
ºn
fG n
OÉn
f ¢p
ùr
Øn
f r
in
G r
¿G n
óp
H
?/
fÉn
fÉn
L r
¿Én
L u
ôp
°S ho
O ?/
bÉn
HÉn
H âr
°ùn
g r
? Gn
Q ho
O
ey nâdan nefsim, bil ki; çendan dünya ve mevcudat
fânîdir, fakat her fânî şeyde, bâkîye isal eden iki yol bu-
labilirsin ve can ve canan olan Mahbub-i lâyezal’in te-
celli-i cemalinden iki lem’ayı, iki sırrı görebilirsin. An şart
ki, suret-i fâniyeden ve kendinden geçebilirsen.
r
Ò/
µp
H Én
ªr
°Sn
G Én
gn
QÉ n
`KB
G r
¢ùn
> n
h r
âr
°ùn
g r
?Én
©r
fp
G Én
¡ r
àn
ªr
©p
f r
Qn
O ¬p
c
Én
ær
© n
e »/
H p
ôr
°ûp
b r
¿B
G Én
æn
a r
Q n
O r
¿ n
õ«/
e n
h ,i/
õr
¨ n
e
evet, nimet içinde, in’am görünür, rahman’ın iltifatı
hissedilir. nimetten in’ama geçsen, Mün’im’i bulursun.
Hem, her eser-i samedanî, bir mektup gibi, bir sâni-i zül-
celâl’in esmasını bildirir. nakıştan manaya geçsen, esma
yoluyla müsemmayı bulursun. Madem şu masnuat-ı fâni-
yenin mağzını, içini bulabilirsin; onu elde et, manasız ka-
buğunu, kışrını, acımadan fenâ seyline atabilirsin.
an şart:
şu şartla.
bâkîye:
sonsuza.
çendan:
gerçi, her ne kadar.
enin:
inleme, inleyiş.
esbap:
vasıtalar, sebepler.
eser-i samedanî:
Allah’ın Samed
isminin eseri, tecellisi.
esma:
isimler.
fânî:
geçici.
fenâ:
yokluk.
fikr-i insanî:
insanın düşünceleri.
fizar:
sesli ağlama.
ibrahimvari:
Hz. İbrahim gibi.
iltifat:
lütuf, ikram, bağış.
in’am:
nimetlendirme, rızıklandır-
ma.
isal:
ulaştırma, kavuşturma.
kat-ı alâka:
ilişkiyi kesmek.
kışır:
kabuk, dış.
lem’a:
parıltı, ışık.
mağz:
öz.
mahbubat-ı mecazîye:
dünyevî,
geçici sevgililer.
Mahbub-i lâyezal:
hiçbir zaman
yok olmayan sevgili olan, Allah.
Mahbub-i sermedî:
varlığı
sonsuz olan ve sonsuz sevgiye
lâyık olan Allah.
masnuat-ı fânîye:
gelip geçici
sanatlı yaratıklar.
mevcudat:
bütün varlıklar.
mevcudat-ı zaile:
yok olup gi-
dici varlıklar.
Mevcud-i Hakikî:
gerçek var-
lık sahibi ve var olmak için hiç-
bir şeye muhtaç olmayan Al-
lah.
me’yusâne:
ümitsizce.
mün’im:
nimet veren.
müsemma:
ismin sahibi, is-
min anlamını taşıyan.
nâdan nefis:
cahil nefis.
nakış:
işleme, süsleme.
rahman:
merhameti her şeyi
kuşatan Allah.
sâni-i zülcelâl:
sonsuz büyük-
lük sahibi, her şeyi sanatla ya-
ratan Allah.
seyl:
sel, akıntı.
sır:
önemli hakikat.
suret-i fânîye:
geçici olan gö-
rünüş.
tecelli-i Cemal:
Allah’ın Cemal
isminin görünmesi.
vicdan:
iyiyi kötüden, hayrı
şerden ayırt etmeye yardımcı
olan duygu.
vücud-i hakikî:
gerçek varlık.
zelzele-i zeval-i dünya:
dün-
yanın yok oluş sarsıntısı.
1.
Batıp gidenleri sevmem. (En’am Suresi: 76.)
o
n
Y
edinCi
S
öz
| 106 |
iMan ve küfür Muvazeneleri