İman ve Küfür Muvazeneleri - page 115

olduğunu gördüm.
(1)
p
¿
Én
Á/
’r
G p
Qƒo
f '
¤n
Y !o
ór
ªn
r
?n
G
diyerek
(2)
p
Qƒt
ædG n
‹p
G p
äÉn
ªo
?t
¶dG n
øp
e r
ºo
¡o
Lp
ôr
îo
j Gƒo
æn
e'
G n
øj/
òs
dG t
?p
dn
h *n
G
ayet-i
kerimesini okudum, o vakıadan ayıldım.
İşte, o iki dağ mebde-i hayat, ahir-i hayat, yani âlem-i
arz ve âlem-i berzahtır. o köprü ise hayat yoludur. o sağ
taraf ise geçmiş zamandır. sol taraf ise istikbaldir. o cep
feneri ise, hodbin ve bildiğine itimat eden ve vahy-i se-
mavîyi dinlemeyen enaniyet-i insaniyedir. o canavarlar
zannolunan şeyler ise, âlemin hâdisatı ve acip mahlûka-
tıdır. İşte enaniyetine itimat eden, zulümat-ı gaflete düşen,
dalâlet karanlığına müptelâ olan adam, o vakıada evvelki
hâlime benzer ki, o cep feneri hükmünde nakıs ve dalâ-
letâlûd malûmat ile, zaman-ı maziyi bir mezar-ı ekber
suretinde ve ademâlûd bir zulümat içinde görüyor. İstik-
bali gayet fırtınalı ve tesadüfe bağlı bir vahşetgâh gösterir;
hem, her birisi bir Hakîm-i rahîm’in birer memur-i mu-
sahharı olan hâdisat ve mevcudatı muzır birer canavar
hükmünde bildirir,
o
äƒo
ZÉs
£dG o
ºo
go
D
hÉn
«p
dr
hn
G BGho
ôn
Ø`n
c
n
øj/
òs
dGn
h
(3)
p
äÉn
ªo
?t
`¶dG n
‹p
G p
Qƒt
ædG n
øp
e r
ºo
¡n
fƒo
Lp
ôr
îo
j
hükmüne mazhar eder.
eğer hidayet-i İlâhiye yetişse, iman kalbine girse,
nefsin firavuniyeti kırılsa, kitabullahı dinlese, o vakıada
ikinci hâlime benzeyecek. o vakit, birden, kâinat bir
gündüz rengini alır, nur-i İlâhî ile dolar; âlem,
Hidayet ve dalâlet Mukayeseleri
| 115 |
Y
irmi
ü
çünCü
S
öz
hâdisat:
olaylar.
Hakîm-i rahîm:
hikmetle ve mer-
hametli Allah.
hâl:
durum.
hamd:
teşekkür, şükran.
hidayet:
doğru olan, hak olan.
hidayet-i ilâhiye:
Allah’ın kulunu
doğru yola erdirmesi.
hodbin:
kibirli, kendini beğenen.
hükmünde:
değerinde, yerinde.
hüküm:
bir şey hakkında verilen
karar.
iman:
inanç, inanma.
inkâr:
kabul ve tasdik etmeme.
istikbal:
gelecek zaman.
itimat:
güvenme.
kâinat:
yaratılmış olan şeylerin ta-
mamı
kitabullah:
Allah’ın kitabı.
mahlûkat:
yaratıklar.
mahrum:
yoksun.
malûmat:
bilgiler.
mazhar:
şereflenme, nail olma,
kavuşma.
mebde-i hayat:
hayatın başlangı-
cı.
memur-i musahhar:
itaatkâr gö-
revli.
mevcudat:
varlıklar.
mezar-ı ekber:
çok büyük mezar.
muzır:
zararlı.
müptelâ:
bağımlı.
nakıs:
eksik.
nefis:
insanın kötülüğü isteyen
yönü.
nur:
aydınlık, ışık.
nur-i ilâhî:
Allah’ın verdiği nur.
suret:
şekil.
tağut:
put, şeytan.
tesadüf:
rastlantı.
vahşetgâh:
korkutan yer.
vahy-i semavî:
Allah’tan gelen va-
hiy.
vakit:
zaman.
vakıa:
hâdise, olay.
zaman-ı mazi:
geçmiş zaman.
zan:
sanma.
zulümat:
karanlıklar.
zulümat-ı gaflet:
gaflet karanlık-
ları.
acip:
tuhaf; hayret veren.
ademâlûd:
yoklukla karışık,
yokluk bulaşmış.
ahir-i hayat:
hayatın sonu.
âlem:
dünya, kâinat.
âlem-i arz:
dünya âlemi.
âlem-i berzah:
ruhların kıya-
mete kadar kalacakları âlem.
ayet-i kerime:
Kur’ân’ın ayeti.
canavar:
korkunç yaratık.
dalâlet:
doğru yoldan ayrılma.
dalâletâlûd:
hak yoldan uzak-
laşmış, sapıklığa bulaşmış.
dua:
Allah’a yalvarma.
enaniyet:
benlik, gurur.
enaniyet-i insaniye:
insanın
sadece kendine güvenmesi.
evvel:
önce.
firavun:
kibirli, gururlu ve inat-
çı (adam).
gayet:
son derece.
1.
İman nurundan dolayı, Allah’a hamd olsun.
2.
Allah iman edenlerin dostu ve yardımcısıdır; onları inkâr karanlıklarından kurtarıp hidayet
nuruna kavuşturur. (Bakara Suresi: 257.)
3.
İnkâr edenlerin dostu ise tağutlardır; onları iman nurundan mahrum bırakıp, inkâr karan-
lıklarına sürüklerler. (Bakara Suresi: 257.)
1...,105,106,107,108,109,110,111,112,113,114 116,117,118,119,120,121,122,123,124,125,...412
Powered by FlippingBook