İman ve Küfür Muvazeneleri - page 123

demek dua, bir sırr-ı ubudiyettir. Ubudiyet ise, halisen
livechillâh olmalı. Yalnız aczini izhar edip, dua ile ona il-
tica etmeli; rububiyetine karışmamalı. tedbiri ona bırak-
malı, hikmetine itimat etmeli, rahmetini ittiham etme-
meli.
evet, hakikat-i hâlde, ayat-ı beyyinatın beyanıyla sabit
olan: Bütün mevcudat, her birisi birer mahsus tesbih ve
birer hususî ibadet, birer has secde ettikleri gibi; bütün
kâinattan dergâh-ı İlâhiyeye giden, bir duadır.
Ya istidat lisanıyladır; bütün nebatatın duaları gibi ki,
her biri lisan-ı istidadıyla Feyyaz-ı Mutlak’tan bir suret ta-
lep ediyorlar ve esmasına bir mazhariyet-i münkeşife is-
tiyorlar.
Veya ihtiyac-ı fıtrî lisanıyladır; bütün zîhayatın, iktidar-
ları dahilinde olmayan hacat-ı zaruriyeleri için dualarıdır
ki, her birisi o ihtiyac-ı fıtrî lisanıyla Cevad-ı Mutlak’tan
idame-i hayatları için bir nevi rızık hükmünde bazı meta-
libi istiyorlar.
Veya lisan-ı ıztırarıyla bir duadır ki, muztar kalan her
bir zîruh, kat’î bir iltica ile dua eder, bir hamî-i meçhulü-
ne iltica eder, belki rabb-i rahîm’ine teveccüh eder.
Bu üç nevi dua bir mâni olmazsa daima makbuldür.
dördüncü nevi ki, en meşhurudur, bizim duamızdır.
Bu da iki kısımdır: Biri fiilî ve hâlî, diğeri kalbî ve kàlîdir.
Meselâ, esbaba teşebbüs, bir dua-i fiilîdir. esbabın iç-
timaı, müsebbebi icat etmek için değil, belki lisan-ı hâl ile
Hidayet ve dalâlet Mukayeseleri
| 123 |
Y
irmi
ü
çünCü
S
öz
istidat:
kabiliyet, yetenek.
itimat:
güvenme
ittiham:
suçlama.
izhar:
gösterme.
kâinat:
yaratılmış olan şeylerin ta-
mamı.
kalbî:
kalpten.
kàlî:
sözlü dil ile.
kat’î:
kesin.
lisan:
dil, ifade tarzı.
lisan-ı hâl:
hâl ve hareketlerin dili.
lisan-ı istidat:
kabiliyet ve yete-
nek dili.
lisan-ı ıztırar:
çaresizlik ve mec-
buriyet dili.
livechillâh:
Allah için
mahsus:
özel, has olan.
makbul:
kabul edilmiş.
mâni:
engel.
mazhariyet-i münkeşife:
bir şe-
yin bir şey üzerinde ortaya çıkma-
sı, görünmesi
meselâ:
örnek olarak.
meşhur:
bilinen.
metalip:
lâzım olan ihtiyaçlar.
mevcudat:
varlıklar.
muztar:
zor durumda kalan.
müsebbep:
sebep olunarak mey-
dana getirilen; sonuç, netice.
nebatat:
bitkiler.
nevi:
çeşit.
rabb-i rahîm:
şefkat ve merha-
metle muamele eden Allah.
rahmet:
acıma, merhamet etme,
esirgeme
rububiyet:
rablık; Allah’ın her bir
varlığa yaratılış gayelerine ulaş-
maları için muhtaç olduğu şeyleri
vermesi; terbiye edip idaresi ve
egemenliği altında bulundurması.
rızık:
hayatın devamı için gerekli
bir ihtiyacı gideren şey.
sabit:
değişmez olan.
secde:
ibadet.
suret:
şekil, biçim.
sırr-ı ubudiyet:
kulluğun sırrı.
talep:
istemek.
tedbir:
idare etme.
tesbih:
Allah’ı bütün kusur ve
noksan sıfatlardan uzak tutma bu-
nu söz ve hareketlerle ifade etme.
teşebbüs:
girişim, girişme.
teveccüh:
yönelme.
ubudiyet:
kulluk vazifesini yerine
getirme.
zîhayat:
hayat sahibi, canlılar.
zîruh:
ruh sahibi.
âciz:
gücü yetmez.
ayat-ı beyyinat:
apaçık ayet-
ler.
beyan:
bildirme.
Cevad-ı Mutlak:
sonsuz cö-
mertlik ve iyilik sahibi Allah.
dahil:
iç; kapsam.
dergâh-ı ilâhiye:
Allah’ın hu-
zuru, Allah katı.
dua:
Allah’a yalvarma, isteme.
dua-i fiilî:
fiilî dua; istenilen bir
şeyin meydana gelmesi için
gereken şartlara ve sebeplere
başvurma.
esbap:
sebepler, vasıtalar.
esma:
isimler.
feyyaz-ı Mutlak:
istekleri ka-
bul edip veren Allah.
fiilî:
fiille ilgili, amelî.
hacat-ı zaruriye:
zorunlu ihti-
yaçlar.
hakikat-i hâl:
gerçekte.
hâlî:
hâletle alâkalı.
halisen:
ihlâslı olarak
hamî-i meçhul:
bilinmeyen
koruyucu.
has:
kendine ait.
hikmet:
her şeyin belirli gaye-
lere yönelik olarak. manalı,
faydalı ve tam yerli yerinde ol-
ması.
hususî:
şahsî; özel.
hüküm:
kabul edilen.
ibadet:
Allah’a karşı kulluk va-
zifesini yapma.
icat:
vücuda getirmek, yoktan
yaratmak.
içtimaı:
toplanması, bir araya
gelmesi.
idame-i hayat:
hayatını de-
vam ettirme.
ihtiyac-ı fıtrî:
yaratılışın gereği
olan ihtiyaç.
iktidar:
güç, kuvvet.
iltica:
sığınma,
1...,113,114,115,116,117,118,119,120,121,122 124,125,126,127,128,129,130,131,132,133,...412
Powered by FlippingBook