tekemmül etmiş gibi, istidadına göre mükemmel olarak
gelir; yani gönderilir. Ya iki saatte, ya iki günde veya iki
ayda bütün şerait-i hayatiyesini ve kâinatla olan münase-
betini ve kavanin-i hayatını öğrenir, meleke sahibi olur.
İnsanın yirmi senede kazandığı iktidar-ı hayatiyeyi ve
meleke-i ameliyeyi, yirmi günde serçe ve arı gibi bir hay-
van tahsil eder; yani ona ilham olunur.
demek, hayvanın vazife-i asliyesi taallümle tekemmül
etmek değildir; ve marifet kesbetmekle terakki etmek
değildir; ve aczini göstermekle medet istemek, dua et-
mek değildir. Belki vazifesi, istidadına göre taammüldür,
amel etmektir, ubudiyet-i fiiliyedir.
İnsan ise, dünyaya gelişinde, her şeyi öğrenmeye
muhtaç ve hayat kanunlarına cahil. Hatta yirmi senede
tamamen şerait-i hayatı öğrenemiyor. Belki, ahir-i öm-
rüne kadar öğrenmeye muhtaç. Hem gayet âciz ve zayıf
bir surette dünyaya gönderilip, bir iki senede ancak aya-
ğa kalkabiliyor. on beş senede ancak zarar ve menfaati
fark eder; hayat-ı beşeriyenin muavenetiyle ancak men-
faatlerini celp ve zararlardan sakınabilir.
demek ki, insanın vazife-i fıtriyesi taallümle tekem-
müldür, dua ile ubudiyettir. Yani, “kimin merhametiyle
böyle hakîmâne idare olunuyorum? kimin keremiyle
böyle müşfikane terbiye olunuyorum? nasıl birisinin lü-
tuflarıyla böyle nazeninâne besleniyorum ve idare edili-
yorum?” bilmektir. Ve binden ancak birisine eli yetişe-
mediği hacatına dair, kadiü’l-Hacat’a lisan-ı acz ve fakr
Hidayet ve dalâlet Mukayeseleri
| 119 |
Y
irmi
ü
çünCü
S
öz
ları.
taallüm:
öğrenme.
taammül:
çalışma, vazife yapma.
tahsil:
elde etme.
tekemmül:
mükemmelleşme, ol-
gunlaşma.
terakki:
ilerleme.
terbiye:
yetiştirme, kabiliyetlerini
geliştirme.
ubudiyet:
kulluk.
ubudiyet-i fiiliye:
fiilî kulluk, fiili
ibadetler.
vazife:
görev.
vazife-i asliye:
asıl vazife.
vazife-i fıtrî:
yaratılış vazifesi.
âciz:
güçsüz; beceriksiz.
ahir-i ömür:
ömrün sonu.
amel:
fiil, iş.
cahil:
bilgisiz.
celp:
kendine çekmek; elde
etmek.
dua:
yalvarmak, istemek.
hacat:
ihtiyaçlar.
hakîmâne:
hikmetli bir şekil-
de.
hayat-ı beşeri:
toplum hayatı.
idare:
yönetme.
iktidar-ı hayatiye:
hayat gü-
cü.
ilham:
Allah’ın bildirmesi.
istidat:
kabiliyet, yetenek.
kadiü’l-Hacat:
bütün ihtiyaç-
ları yerine getiren Allah.
kâinat:
varlıklar, herkes.
kavanin-i hayat:
hayat ka-
nunları.
kerem:
lütuf, ihsan, bağış.
kesbetmek:
edinmek, kazan-
mak.
lisan-ı acz ve fakr:
fakirlik ve
âcizlik dili.
lütuf:
ikram, yardım.
marifet:
bilgi.
medet:
yardım.
meleke:
el alışkanlığı, kabili-
yet.
meleke-i ameliye:
iş yapabil-
me melekesi, kabiliyeti.
menfaat:
faydalı şey.
merhamet:
acımak, şefkat
göstermek
muavenet:
yardım
muhtaç:
ihtiyacı olan.
mükemmel:
tam, eksiksiz.
münasebet:
ilgi, alâka.
müşfikane:
şefkatlice.
nazeninâne:
nazikçesine.
suret:
şekilde.
şerait-i hayat:
hayat şartları.
şerait-i hayatiye:
hayat şart-