İman ve Küfür Muvazeneleri - page 122

değil, belki hikmet-i rabbaniyenin iktizasıyla, ya matlû-
bunu veya daha evlâsını verir veya hiç vermez.
Hem, dua bir ubudiyettir; ubudiyet ise, semeratı uhre-
viyedir. dünyevî maksatlar ise, o nevi dua ve ibadetin va-
kitleridir; o maksatlar, gayeleri değil.
Meselâ, yağmur namazı ve duası bir ibadettir. Yağ-
mursuzluk, o ibadetin vaktidir; yoksa, o ibadet ve o dua,
yağmuru getirmek için değildir. eğer sırf o niyet ile olsa,
o dua, o ibadet halis olmadığından, kabule lâyık olmaz.
nasıl ki, güneşin gurubu, akşam namazının vaktidir;
hem güneşin ve ayın tutulmaları, küsuf ve husuf namaz-
ları denilen iki ibadet-i mahsusanın vakitleridir. Yani, ge-
ce ve gündüzün nuranî ayetlerinin nikaplanmasıyla bir
azamet-i İlâhiyeyi ilâna medar olduğundan, Cenab-ı
Hak, ibadını, o vakitte bir nevi ibadete davet eder. Yok-
sa, o namaz, açılması ve ne kadar devam etmesi, mü-
neccim hesabıyla muayyen olan ay ve güneşin husuf ve
küsuflarının inkişafları için değildir.
Aynı onun gibi, yağmursuzluk dahi, yağmur namazı-
nın vaktidir. Ve beliyyelerin istilâsı ve muzır şeylerin ta-
sallutu, bazı duaların evkat-ı mahsusalarıdır ki, insan o
vakitlerde aczini anlar; dua ile, niyaz ile kadîr-i Mutlak’ın
dergâhına iltica eder. eğer dua çok edildiği hâlde, beliy-
yeler defolunmazsa, denilmeyecek ki, “dua kabul olma-
dı.” Belki denilecek ki, “duanın vakti, kaza olmadı.”
eğer Cenab-ı Hak, fazl ve keremiyle, belâyı ref etse, nu-
run âlâ nur, o vakit dua vakti biter, kaza olur.
âciz:
zayıf, güçsüz.
ayet:
Allah’ın varlığını gösteren
delil.
azamet-i ilâhiye:
Allah’ın büyük-
lüğü.
belâ:
kötü olay, sıkıntı.
beliyye:
belâ, felâket, kötü olay.
Cenab-ı Hak:
Allah.
davet:
çağırma.
def:
ortadan kaldırma, yok etme.
dergâh:
sığınılacak yer.
dua:
Allah’a yalvarma, istemek.
dünyevî:
dünyaya ait, dünya ile il-
gili.
evkat-ı mahsusa:
özel zamanlar.
evlâ:
daha iyi, daha uygun.
fazl:
lütuf, ihsan.
gaye:
hedef.
hâl:
durum.
halis:
ihlâslı, Allah rızası için.
hikmet-i rabbaniye:
Allah’ın hik-
meti.
husuf:
ay tutulması.
ibad:
kullar.
ibadet:
kulluk vazifesi.
ibadet-i mahsusa:
özel za-
manlarda yapılan ibadet.
iktiza:
gerektirme.
ilân:
herkese duyurma, gös-
terme.
iltica:
sığınma.
inkişaf:
açılma, ortaya çıkma.
istilâ:
kaplama, yayılma, ele
geçirme.
kadîr-i Mutlak:
sonsuz kudret
sahibi Allah.
kaza:
olacağı Allah tarafından
bilinen ve takdir olunan şeyle-
rin zamanı gelince yaratılması.
kerem:
cömertlik, lütuf, ihsan,
bağış.
küsuf:
güneş tutulması.
maksat:
amaç; ihtiyaç.
matlûp:
talep edilen, istenilen.
medar:
sebep, vesile.
meselâ:
örneğin, örnek olarak.
muayyen:
belli, belirli.
muzır:
zararlı.
müneccim:
astronomi ile uğ-
raşan kişi.
nevi:
çeşit.
nikap:
örtü; kapanma.
niyaz:
yalvarma, yakarma.
niyet:
maksat, amaç.
nuranî:
nurlu, ışıklı, parlak
nurun ala nur:
nur üstüne
nur.
ref:
kaldırma, giderme.
semerat:
meyveler, neticeler.
tasallut:
musallat olma, peşini
bırakmama.
ubudiyet:
kulluk vazifesini ye-
rine getirme.
uhrevî:
ahirete dair, ahirete
ait.
vakit:
zaman.
Y
irmi
ü
çünCü
S
öz
| 122 |
iMan ve küfür Muvazeneleri
1...,112,113,114,115,116,117,118,119,120,121 123,124,125,126,127,128,129,130,131,132,...412
Powered by FlippingBook